14 Temmuz 2013 Pazar

MÜSLÜMANLAR İMAN EDİYOR MU?

Pozitif bilimlerdeki gelişmelerin Kur’an’daki bazı “bilinmez”leri ortaya koyduğu, Kur’an’daki “mucizeler”e açıklık getirdiği düşüncesi bazılarının özel ilgi alanı olsa da hemen her İslamcı cemaatin sahip olduğu bir düşünce. Bu yeni bir şey değildir, ama pek eski de sayılmaz.

Peki Müslümanların inandığı Allah, ayrı dönemin Müslümanlarına ve daha da önemlisi İslam’ın evrensel olduğu iddia edildiğine göre ayrı dönemlerdeki tüm insanlara ayrı bir muamele mi gösteriyor? Allah hem aynı zaman aralığındaki hem de zaman farklarını gözeterek kulları arasında ayrımcılık mı yapıyor? Oysa, Müslümanların inancında Allah “adaleti şaşmayan” değil midir? Müslümanlara göre, Kur’an’ın zaman ve mekân farkı gözetmeksizin evrensel bir inanç yapısı yok mudur? Değişmez iman esasları olduğu gibi, değişmez kuralları, ‘yap’ ve ‘yapma’ları (ibadet) yok mudur?

Peki Müslümanlar hangi dönemin biliminin Kur’an’daki mucizelere açıklık getirdiğini düşünüyorlar? Mesela Batlamyus? Mesela Newton? (“Karanlıktayken doğa ve doğanın yasası; Newton olsun! dedi Tanrı, herşey aydınlandı.” Alexander Pope’un bu dizeleri pek sevilmişti zamanında). Mesela bilmem ne, ama söylemeleri gerekmez mi artık? Mesela Muhammed Peygamberin zamanındaki bilim anlayışı neyse o mu? İnanıyorsanız inanın, ama nedir bu bilim merakı ey Müslümanlar?..


İMAN VE BİLİM ELELE TUTUŞABİLİR Mİ?

İslam’ın bilimle zıt olduğu, aksi bir şey olduğu falan değildir mesele, ama Tanrısal (İlahi) olduğuna inanılan metinlerin hem Tanrısal olduğunu, hem de doğanın gerçeklerini anlatan metinler olduğunu ıspatlayabilecek babayiğit bir bilim dalı yoktur. Zaten o yüzden “iman” diye bir kavram vardır. Bilmek ayrı, iman etmek ayrı şeyler değil midir?..

Burada, bilim açısından Kur’an söz konusu yapılmayacaktır. Ancak şu kadarı söylenmelidir ki, bilim açısından Kur’an “gündem dışı”dır. Fizikal bilimlerden farklı yöntemlere sahip [olması gereken] sosyal bilimlerin konusu olabilir belki; ama aklı başında hangi sosyal bilimci Kur’an’ın “müspet ilim” açısından tetkikini yapar, onu bilemem.


ÖRNEK BİR KAFA KARIŞTIRICI: Maurice Bucaille

Türkiye ölçeğinde, Kur’an’ın asla bilime aykırı bir şey söylemediği kompleksine kapılmış, Kur’an’ı bilimle açıklama çabasına giren, kafa karışıklığının yaratılmasında etkili olan birçok isim saymak mümkündür. Ancak burada Avrupalı (Fransız) bir Müslümanın, Türkiye’yi de derinden etkileyen bir yazarın, Maurice Bucaille’in Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an adlı eseri üzerine birkaç şüphe/itiraz dillendirebiliriz.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı kitap, çevirmenin “... Halbuki bugün Batı toplumlarının entelektüel kesimine İslam ve Kur’an’ı bilimsel olarak takdim edebilecek kendi içlerinden çıkan Müslüman yazarların eserlerine şiddetle ihtiyaç vardır.” sözleriyle başlıyor. Sonra söz Bucaille’in:

“… Gaye, bu İslâmi inançların bir insan eseriyle yayıldığını, dolayısıyla bu inançlarla, Allah’ın (Hıristiyanların anladıkları manada) hiçbir ilgisi olmayacağı şeklindeki yanlış bir kanıyı zihinlerde devam ettirmek olmuştu. Çağdaş bilginlerimizin çoğunu, İslâm’ın felsefî, toplumsal ve siyasal yönü ilgilendiriyor; İslâm’ın asıl önemli tarafı olan Kitab’ı, gerekli şekilde düşünülmüyor.” (Vurgular bana ait, İK).

Bucaille, söz konusu kitabında “üç semavi din”in kutsal kitaplarını karşılaştırarak, bu kitapların bilim açısından bir karşılaştırmasını yapar. Bucaille’in mantığına bakılırsa, modern bilim bunların doğruluğunu ölçecek bir mihenk taşıdır.

Üstad, çok iddialı ‘dır’ yüklemli önermeler kurar: “Saint Augustin’in Kitab-ı Mukaddes hakkında düşündüğü gibi, İslâm da her zaman bilimsel olgular ile Kur’an’ın dedikleri arasında uygunluk olduğunu düşünmüştür. İslâmiyetin İlahi kitabındaki bilgilerin modern çağda incelenmesiyle bu kanaatin yerinde olduğu kesinleşmiş, dolayısıyla bu tutumu tekrar gözden geçirmeye gerek kalmamıştır.” (Vurgular bana ait, İK).

“İslam da ... düşünmüştür.” Kimdir bu İslam? Ne zaman düşünmüş, nerede düşünmüştür? Modern çağda incelenen ve kesinlik kazanan kanaat nedir? Neden tekrar gözden geçirmeye gerek yoktur? Bu sorular Bucaille’in cevaplamaya tenezzül etmediği sorulardır.

“... Bu bakımdan Kitab-ı Mukaddes’deki haberlerin müsbet ilim ile karşılaştırılmaya elverişli olan sınırlı karakteri ile Kur’an’ın işlediği bilimsel yanlı mevzuların bolluğu arasında hiçbir ortak nisbet yoktur.”

İyi de, Müslümanlar Kur’an’ın anlamlılığını, içindeki bilimsel yanlı mevzuların bolluğu ile mi ölçüyor? Hem, “bilimsel yanlı mevzu” ne demek ki? Yani Müslümanlar, ahiret inancı bilimsel olduğu için mi “iman” ediyor?..

Bucaille’in mantığıyla; eğer bir inanç sistemi, bir ahlâk öğretisi, Bucaille’in kullanımıyla “müsbet ilim” tarafından desteklenmez, doğrulanmaz ise, o inanç sistemi anlamını yitirecektir; ki anlaşılan Bucaille, Kitab-ı Mukaddes müspet ilme uygun değil diye Yahudi olmamış –isterse Yahudilik bilimin ta kendisi olsun, sanki Yahudi bir anneden doğmazsa Yahudi olabilirmiş gibi–, Kur’an, müspet ilme ilişkin “bol mevzu” içerdiği için de Müslüman olmuş...

“… İslâm dininde ilim ile din hep ikiz kardeş gibi telakki edildiği bilinince, bu duruma şaşmamak gerekir. İlim tahsil etmek, İslâm’ın doğuşundan beri, dinî vecibeler arasında yer almıştır. Bu farizanın yerine getirilmesi, İslâm medeniyetinin şanlı döneminde mucizemsi ilerlemeyi sağlamıştır. Nitekim Batı dünyası Rönesanstan önce bu uygarlıktan beslenmiştir. Kur’an’ın şimdiye kadar anlaşılmamış ya da yanlış yorumlanmış bazı ayetlerinin, günümüzde fen bilimleri sayesinde gerçekleşen tefsirindeki ilerlemeler, bilim ile kutsal kitaplar arasındaki bu karşılaştırmanın doruğunu teşkil etmektedir.” (Vurgular bana ait, İK).

İşte, eyvah eyvah noktasına yaklaşıyoruz. Söyledikleri resmen şu anlama geliyor: Peygamber Muhammed, kimi zaman anlamını bilmediği ayetler de söyledi ve takipçileri de 1400 yıl boyunca bunların anlamından mahrum kaldı. Ta ki fen bilimleri sayesinde bu ayetler anlam kazanana kadar. Bu mantığa göre, demek ki bir peygamberi anlamak, o peygamberin anladıklarını anlamayı gerektirmiyor. Ki peygamberin kendisi de anlamamış zaten. 1400 yıl boyunca yaşayan belki de milyarlarca Müslüman, hatta Peygamberin kendisi körü körüne inanmış, ta ki bilim aydınlatıp da bilimin yaşadığı çağın Müslümanlarına torpil geçene kadar.


EY İMAN EDENLER İMAN EDİNİZ

Bu başlık, aynı zamanda bir ayet meâli.

Ey Müslümanlar, bilim ile inandığınız şeyler tamamen ayrı kategorilerdir. Ne bilimin sizin inandığınız şeylere ihtiyacı vardır, ne de sizin imanınızın bilime. İstediğiniz şeye “iman” etmekte özgürsünüz, ama nedir bu bilim takıntınız? Bir yaranız mı var bu konuda?

Kur’an’a olan imanınız, her bilimsel paradigma değişikliğinde revizyona mı sokuluyor? Denklemi dürüstçe kurun lütfen: Siz, nasıl oldu da Allah’a inandınız? Allah tek tek size bilimsel kanıtlar sundu ve bundan sonra “Muhammed Peygamberdir, onun söylediklerine inanın” mı dedi de inandınız? Nedir yani Kur’an’da yazılanlar bilimsel olduğu ve bu da size gösterildiği için mi inanıyorsunuz? Eğer böyleyse neden her “Peygamber” dediğinizde salya sümük ağlıyorsunuz?

Şuna cevap verin: Peygamber, “Allah’a şirk koşmayın, o tektir” dediğinde zamanının “müspet ilmi” hiçbir destek vermediği halde “Muhammed diyorsa doğrudur” denklemini mümkün kılan düşüncenin adı değil midir Müslümanlık? Eğer O’na inanıyorsanız neden tersine bir gayret peşindesiniz?

Burada hayati soru şudur: Peygamberin anlayamadığı, ama sizin “müspet ilim” sayesinde anlayabileceğiniz ayet olduğuna inanıyor musunuz? Müspet ilim takıntınızın Peygamberi “ne dediğini bilmeyen, anlamadığı garip işaretlere inanan ve inandıran” biri olarak resmettiğinin farkında değil misiniz?

Kur’an’da, Türkiyeli (hâlâ yaşıyor olsaydı, Türk dememi istemezdi herhalde) büyük büyük bir üstadın zannettiği gibi Musa’nın asasıyla (bilmeyenler için not; asa, isyanla aynı kökten gelir) Kızıldeniz’i yarmasının “petrol sondaj kuyuları”na; Yakub’un, oğlu Yusuf’un kokusunu almasının telekomünikasyona; “içinde nur dolu kandil”in elektriğe işaret ettiğine mi inanıyorsunuz? Bu yorumlar aynı zamanda bilimsel gelişmelerin doğurduğu sonuçların “çok iyi” olduğuna inandığınızı gösterir ve eğer böyle ise inandığınız Peygamber Muhammed konuya ilişkin ayetlerin hiçbirini anlamadı sonucu çıkmaz mı? Yok, o da böyle yorumladı diyorsanız, bu yorumu neden gizlediğini ve ümmetinin bu “iyi” kabul ettiğiniz yorumdan neden mahrum bırakıldığını da açıklarsınız sanırım. İnsanlık için son derece kıymetli kabul ettiğiniz bilimsel devrimlerin Kur’an’da mündemiç olduğunu iddia etmek inandığınız Allah’ın adalet anlayışını şüpheli duruma düşürmez mi?..

Ey Müslümanlar; hem bilimsel, hem de besbelli ki “iyi” kabul ettiğiniz bu hadiseleri anlattığını düşündüğünüz ayetleri böyle yorumlarsanız, Peygamber de dahil size kadar gelmiş geçmiş bütün Müslümanların bu ayetlerin anlamını anlamadığını söylemiş olursunuz ki, bu inancınız açısından bir faciadır.

Dikkat edin, Muhammed “dünya küreseldir, yerçekimi vardır” dediği için iman etmedi zamanının insanları. İşin başı neydi? “Şirk koşmayın” idi… İman ediyorsanız, iman edin. Utanmayın, korkmayın, iman zaten böyle bir şeydir. Bunun için “içinde nur dolu kandil”den elektrik üretmenize gerek yok. Aksine, böyle olunca “iman”ınız sorgulanıyor olacaktır.


1 yorum: