23 Temmuz 2013 Salı

HER ŞEY OLUR

Türk solunun ve de Türk siyasi İslamcılığının —aslında Türk değil Türkiyeli dememi isterler sanırım— acıklı durumu aidiyet meselesindeki tutumundadır. İkisi de çoğu zaman hem ırkçılığa hem milliyetçiliğe karşı olduğunu söyleyerek zaman üstü değerler ürettiği iddiasındadır ve kendilerini ait hissettikleri bir "millet" ve "devlet" kavramı yoktur. İkisi de bir ümmet peşindedir. İçinde yaşadıkları toplumun, konuştukları dilin ve haliyle kültürün ve genel olarak insanın bizatihi kendisine değil hayali birlikteliğine bağlıdırlar.

Kendi ütopyalarına da aykırıdır, ama nedense ikisi de postmodern gevezeliklerin süslü cümlelerine takılıp gitmeyi pek sever. Oysa postmodernizm parçalanmayı savunur, hem de sıkı sıkı savunur. Postmodern insan, ister bilgisel ister toplumsal olsun her türlü bütünleşmeyi hor görür, hatta aşağılar. Onlara "millet" olalım dersen, aşiretindeki en ufak ayrıntının bile kutsallığını dayar önüne... Bu aralar yaşadığımız da yapı-çözümdür bir bakıma. Mesela Başbakan 36 etnik unsur sayarken bilmez neyi niye söylediğini, ama danışmanları uzun süredir bu kaynaklardan besleniyor ve ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar...



Bütün kültürler kendi içinden bakınca iyidir, saygı duyulması gerekir.
Bütün kültürlerin kendi içinde oluşturdukları ahlak anlayışına saygı duymak gerekir, evrensel bir ahlak anlayışı mümkün değildir.
Nesnel bilgi mümkün değildir. “Aydınlanma”nın ortaya koyduğu değerler dışlayıcıdır, “öteki”ni hiçe saymaktır.

Parçalaya parçalaya herkesi başka birine "öteki" yapmanın adıyken, bir de herkesin sahip olduğu her kültürü kutsal kıldın mı illa ki birileri birilerinin kutsalına küfredecek ve savaş kaçınılmaz olacaktır. Bunun böyle olduğunu, eleştirdikleri modernizm tecrübesinde görmüşlerdi oysa. Modernizmin, tersine işletilen adıdır postmodernizm. Siyasal olarak aşiretler çağına dönüştür bir bakıma... Postmodernistlerin her şey oluru, süslü ve çok güzel bir fahişedir, akıl çelmeye muktedir...

Kültür dediğiniz başı sonu belli olmayan hayali bir kavram değil ki. Ben kendi adıma önüme gelen her kültüre içinden bakıp kutsal saymıyorum; aksine peşin peşin küfretmek istiyorum bazı kültürlerin yol açtığı uygulamalara: Mesela, onbir yaşında kız çocuğunu sebebi ne olursa olsun evlendirmek şerefsizliktir. Şerefsizliktir, çünkü akil baliğ olmamış bir masuma herşeyin ötesinde "mal" muamelesi yapmak şerefsizliktir... Mesela, eşinden ayrılmak istiyor diye kadınların kafasına sıkmak namussuzluktur. Namussuzluktur, çünkü insanları ne yaşıyorsa yaşasın, sevmediği ve istemediği bir yaşama zorlamak namussuzluktur... Mesela, çocuklara veya farketmez erişkinlere, tecavüz edenlerin elini kolunu sallayarak gezebildiği bir kültür hayvanidir. Hayvanidir, çünkü insanoğlu hukuk üretebilen bir varlıktır... Mesela sokak ortasında yapılan bir işkenceyi veya cinayeti seyrederken, öpüşen bir çifte edepsizlik ediyorlar gerekçesiyle müdahale etmek ahlaksızlıktır. Ahlaksızlıktır, çünkü insanoğlu din, dil, cinsiyet, renk farkı gözetmeksizin, her mekânda anlamlı olabilecek ahlak felsefesi üretebilecek bir varlıktır.

Kültür, savunulabilir ahlak felsefesi içermeyen, savunulabilir temeli olmayan bir yaşam haline geldiğinde neden saygı duyulacak bir şey olsun ki?..


* * *

Parçalardan bütün oluşturamamak beceriksizlik sayılabilir. Ama sosyal ve siyasal anlamda bütünden parçalar yaratmak hainliktir. Kendini, içinde yaşadığı millete ait hissetmemek de zihinsel fahişelik.

En ayrıntısına kadar ırkçılık yapılan ülkemde, millet (ulus) olmayı gayri insani bulan, ama ırkçılara da zihinsel ve fiziki her türlü desteği veren sosyalistler ve siyasi İslamcılar cennetlerine ne zaman kavuşurlar bilmiyorum. Ancak kendilerini bir millete ve bir devlete ait hissetmemeye devam ederlerse, korkarım ki başka milletler, evrensel zihinler atlasında bunları gezdirmeye devam edecek...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder