26 Temmuz 2013 Cuma

BAŞBAKAN'IN ÖTEKİLERİ-2

Usta, öteki yaratmada çok iyi bir ustadır. Daha önceki bir yazıyı Lost adlı diziden mülhem yazmış idim. Bu yazının dizisi Fringe. Lost kadar sıkı bir öteki vurgusu olmasa da fena sayılmaz. Ayrıca 'Kuantum Fiziği'nin tartışıldığı bir dizidir. Zaten J.J.Abrams'ın el attığı her dizi bir harikadır...

Fringe'de başlarda her bölümde farklı bir konu işleniyormuş ve her ayrı konuya ilişkin sorun çözülmeye çalışılıyormuş gibi görünse de arka planda işleyen ve sürekliliği olan bir plan vardır. Her bir parçanın arka planda yürüyen asıl plana ait bir parça olduğu zamanla daha da belli olur, ama asıl planın ne olduğu pek karmaşıktır. Biyo-terörist grupların yol açtığı akıl almaz olaylar vardır; ama kimin terörist, kimin dünyayı iyileştirmeye çalışan insanlar olduğu meselesi karışıktır. Başka bir evrenin, ama tamamen yaşadığımız dünyaya paralel (alternatif) bir evrenin varlığının bilinmesi ise olayı tamamen karmaşık hale getirir. Her suç işlendiğinde gene en olağan suçlu ötekidir. Dünyaya ait gerçeklikle, paralel evrendeki gerçeklik arasında büyük bir gerilim vardır ve bu gerilim iki evrenden birinin yok olmasına yol açacak bir savaşın habercisidir. “Bizim” simetriğimizi ifade etse de onlar ötekidir ve her zamanki gibi öteki sevgisizdir, saygısızdır ve üstelik ahlaksızdır.


Bu evrendeki bizimkiler paralel evrendeki benzerlerinin kötü, ahlaksız ve terörist ötekiler olduğuna emindir. Ne var ki öteki evrene gidip geldikçe onların da aynı şeyi düşündüğünü görecek ve iki evrene de düşman olabilecek bir ortak düşman arayacaklardır. Ortak düşman? Ortak düşman aslında kendileridir; üstelik tam da sorunu çözmeye çalışanların kendileri. Hem de Tanrı olmaya pek meraklı birileri. Tanrı gibi yaratıcı, düzen koyucu, ıslah edici, yaptığım yaptıkçı, dediğim dedikçi...

* * *

Bizim usta ötekilere yeni ötekiler ekledi. Daha doğrusu ötekini yeniden tanımladı. Çünkü kavgadan besleniyor ve bu kavganın onu “asıl plana” bir adım daha yaklaştırmasını umuyor…

Pek bir muhafazakâr, pek bir demokrat olmasının sadece birilerinin üstüne yapıştırmaya çalıştığı bir resim olduğunu, ustanın da bu resimle poz vermeye çalıştığını biliyorduk. Ve bu uyduruk muhafazakâr demokrat terkibinin o günden bugüne ustanın üstünde nasıl da “ucube” durduğunu tecrübe etmiş bulunuyoruz. Evet, muhafazakâr demokrat bir uyduruk terkip idi; ustanın bunun ne demek olduğunu bildiğini zannetmediğim. Zaten çıkıp bunun felsefi temellerini anlattığını, savunduğunu görmedik. Hep birileri onun adına yazdı, çizdi, konuştu…

Belki 2007’ye kadar hissettirmedi, ama en azından son 6-7 yıldır Muhafazakârlığın hangi halinin kendi eliyle yarattığı ötekine küfretmek olduğunu tecrübe ettik… Demokrasinin hangi halinin gaza karşılık geldiğini, hem de canımızı vererek, gözümüzü kaybederek tecrübe ettik…

* * *

Usta, milleti otuzaltıya bölüp her birini birine öteki kıldığında kendisini nereye konuşlandırdı dersiniz? İşte orası hayli ilginç. “Benim milletim”i yaratmak için önce “siz bir millet değilsiniz, bölük pörçüksünüz, etrafımda birleşin” mesajı verdi. Nuh’tan çaldığı imgeyle benim milletim oluşuverdi birden bire. “Olamaz böyle bir şey” tavrı geliştiren herkes milletimin düşmanı oldu.

Hüküm kesin: Yüzde elli öteki, yüzde elli benim milletim. Ne olacak ötekinin hali? Ötekinin canı cehenneme. Muhafaza edilecekse, milletimin değerleri muhafaza edilecek. Nasıl değerlerdir milletimin değerleri? Çıktığı canlı yayında, okuduğu ikinci bir yazar sayamayan Usta va’z edecek; adım adım, yavaş yavaş…

Demokrasi gelecekse milletim için gelecek yahu? Öteki de kimmiş? Öteki, gâh ekmek karnesiyle milletimi aç bırakmış cumhuriyetçilerdir. Gâh ayaklar altına alınası milliyetçilerdir. Toplasan yüzde ellidir, ama her şeyden önce marjinaldir. Çaldığı tencereyle tavayla milletime huzur vermeyen ispiyonlanası çapulcudur. Kafasına nişan alınasıca vandaldır. Milletimin değerlerine küfreden beyni felçlidir. Parkta sidiği kokan, camide ayakkabılı gezen, sokakta başörtülü döven, hülasa milletime her türlü kötülüğü yapan kemirgendir. Milletim değildir yani, ötekidir…


* * *
Hep söyleniyor ya “yaratılanı seviyoruz yaratandan ötürü” diye, bunu çok anlamlı bulanlardan değilim. Daha doğrusu Yunus'un felsefesinde anlamlı bir bütünlük oluşturuyor da, bazı ağızlarda fazlasıyla anlam yitiriyor, fazlasıyla sakil kalıyor. Çünkü bunu diline dolamış ustaların herkesi sevmediğini biliyoruz, bire bir tecrübe ediyoruz. Hatta bazen ölerek tecrübe ediyoruz… Şahsım adına insan olmaktan kaynaklı, sadece insani değerlerden ve kişisel özelliklerden dolayı sevilmeyi de isterim. Yaratanı bahane ederek milletimin çoğu zaman acımasız ve ahlaksız değerlerini ötekine dayatmanın felsefesi haline geldiğinde hiç de çekilecek bir laf değil doğrusu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder