21 Temmuz 2013 Pazar

MEĞER BİR SANRI İMİŞ BİZİMKİSİ

Hükümet yandaşları, son on yıldır Ortadoğu’da olup bitenlerle ilgili şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Suriye Kürdistan’ının kuruluyor olması mahalle arasında “noluyor lan?” tarzında değerlendiriliyor. “Niye şaşırıyorsunuz yahu? Bu zaten beklenen bir şey değil miydi?” dediğimizde, “tencere tava çalmak suçtur” hükmü gereğince gündem değiştiriliyor.

Suriye örnekliğinde, muhaliflerin Esat gittikten sonra birbirine girmesi öngörülüyordu. Muhaliflerin organizatörlüğünü İstanbul otellerinde Türkiye yaptığına göre “kontrol tamamen bizde” havası okunup üflendi Türk kamuoyunun üstüne. Esat’ın bir türlü gitmek bilmemesi, Hükümetin planlara uygun davranmayıp acele etmesi neticesinde gereken fiziki ve fiili desteği ABD ve diğerlerinden alamaması kendi hesap bilmezliğiyle değerlendirilmelidir. Bir de, PKK’nın havayı daha iyi kokladığı, BOP projesini daha iyi algıladığı ve Türk Hükümetinden daha iyi fiili durum yarattığıyla… 


 BOP projesi açıklandığında, zamanın ABD Güvenlikten sorumlu danışmanı (sonra Dışişleri Bakanı oldu) Condolezza Rice, bu projeyle Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini söylemedi mi? Sonra bu proje Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi olarak genişletilmedi mi?

Adına “Arap Baharı” dedikleri şeyin BOP’un uygulamalarından biri olduğu aşikâr değil miydi?

BOP’un gerektirdiği şeylerden birinin de İsrail’in güvenliğini daha sıkı hale getirmek olduğu bilinmiyor muydu? Bunun uğruna; Türkiye’nin “İsrail dostu” diye aşağıladığımız AKP öncesi hükümetlerinin vetosuyla giremediği OECD’ye AKP Hükümetinin şefaatiyle girdiğini kim bilmiyor?

Türkiye’nin “İsrail uşağı” diye aşağıladığımız AKP öncesi hükümetlerinin vetosuyla katılamadığı NATO’nun ortak seminer ve tatbikatlarına artık AKP sayesinde katılabildiğini kim bilmiyor? Üstelik Mavi Marmara ile ilgili gündemin tavan yaptığı zamanlarda alınan bir kararla?

Malatya Kürecik’e kurduğumuz NATO savunma sistemlerinin İsrail’in güvenliğini sağlama almak olduğunu kim bilmiyor?

Peki bu BOP’un gururla “eşbaşkanı” olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan değil miydi?
(http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=mdA7v16Xmag)


Peki PKK’nın her gün AKP’nin başının etini yemesi ve “sözünüzü tutun, yoksa karışmayız…” demesi sadece Oslo ve İmralı görüşmelerinden, sadece kendi cürmüne güvenmesinden mi kaynaklanıyor?

Şimdi neden herkes BOP diye bir şey yokmuş, “biz” de onun eşbaşkanı değilmişiz gibi davranıyor? Yoksa böyle bir şey olmadı da bir sanrı hali mi yaşadık?

AKP’nin yazar çizer, kıldan tüyden aydın takımı neden her gün “Herkesin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı var” diye twit atıyor, mesaj çekiyor? Eşbaşkanlığımıza mugayir bir açık hesap varsa kim veya kimler bu olgu ve olayları yeksan edecek bu açık hesaba ilişkin vahyi almıştır? Almışsa bizden niye gizlemektedir? Vahyi alanın insanlara bildirme mecburiyeti yoksa vahiy almasının bir anlamı var mıdır ki?

Hem vahiy almış da duyurmayanın şah damarından yakalanmıyor muydu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder