5 Temmuz 2013 Cuma

ALFABENİN KUTSALLIĞI ÜZERİNE


Kimileri Arap alfabesini kutsal saydığı için alfabe değişikliğine dair küfürlerini dini yorumlarla süslüyor. Neymiş, aslında Mustafa Kemal alfabeyi değiştirerek, dinlerini değiştirmek istemişmiş. Birçok zihin sorgusuz kabul ediyor; yeter ki içinde din, iman, cennet cehennem geçiyor olsun. Şahsen; hayali bir tarih yaratmanın, onu kutsallaştırıp bugünün siyasal zeminine malzeme yapmanın cahillik değilse eğer, hainlik olabileceği şüphesini zihnimin bir köşesinde hep taşırım…

Tarihte olup bitenleri kutsallaştırmak, onu ardımızda bıraktığımız, olduğu gibi olmuş bir gerçeklik olarak anlamayı da zorlaştırır. Şimdi;

1. Hiçbir alfabe kutsal değildir. Ancak tabii ki insanoğlu istediğini kutsallaştırmakta hep özgür olmuştur ve bu konuda pek de mahirdir.

2. Osmanlıca alfabe Araplardan değil, Farslardan alınmıştır. Farsların Araplardan alması ayrı bir şeydir. İçinde Arapçada olmayan P, Ç, J ve G harfleri vardır. Telaffuzunda da gene Arapça değil Farsça esas alınmıştır. Arapçadaki gibi ELİF, BÉ, TÉ… değil, bugün de kullandığımız gibi Farsçadaki şekliyle, yani A, Be, Ce, Çe, Je diye telaffuz edilir. Ayrıca, Türkçedeki temel dini kavramlar da Arapçadan değil Farsçadan girmiştir dilimize. Şunların Arapçayla hiçbir ilgisi yoktur: Peygamber, Namaz, Oruç, Hüda… Yani Farsça "Hüda" demenin caiz olduğunu düşünüp de Türkçe "Tanrı" demenin caiz olmadığını söylemek kelimenin tam anlamıyla "cahilliğimi veya kötü niyetimi tescil edin" demektir.

3. Osmanlıda, herkes Osmanlıcayı sular seller gibi okuyup yazmıyordu. Latin alfabesine geçişle bütün bir halkın cahilleştirildiğini söylemek hem insaf dışı, hem de gerçek dışıdır. Osmanlının her dönemi için okuma yazma oranı üzerine kesin bir bilgi olmamakla birlikte, kaynaklar, mesela Tanzimat Döneminde en iyimser oranın %5 olduğunu belirtmektedir. Latin Alfabesine geçildiği 1928'de bu oran %8 idi.

4. Osmanlıcayı ve Osmanlıyı İslami hassasiyetler gözeterek kutsallaştıranlar varsa şunları bilmelerinde de fayda vardır: 15, 16 ve 17’nci yüzyıllarda Boşnak, Hırvat ve Sırp devşirmeler Enderun’da ve sonra da Divan’da çoğunluk idiler ve Osmanlı bu yüzyıllarda Sırpça ve Helence'yi de resmi yazışma dili olarak kullanıyordu. Bu dillerde yazılmış birçok belge, arşivlerde durmaktadır.

5. Okuma yazma oranı alfabeyle, hele onun kutsallığıyla ilgili değil, eğitim politikalarıyla ilgilidir. Nitekim Latin alfabesine geçildikten on yıl sonra okuma yazma oranının %25 olması da Latin alfabesinin kutsallığından değil, eğitim politikalarından kaynaklanır.


6. Ayrıca; sekiz sesli harfin bulunduğu Türkçeyi Arap-Fars alfabesiyle yazmak teknik olarak tam bir zulümdür. Bilmeyen cahiller öğrenip de denesin lütfen.

7. Bu madde, yukarıdaki nota mevzubahis olan ve eskiye dair duyduğu, gördüğü her şeyi kutsallaştıranlar için önemlidir. Şöyle ki: Evet, alfabeye ilişkin köklü değişikliği yapan kişi Mustafa Kemal'dir. Ancak alfabe değişikliği, bırakın Mustafa Kemali, Mustafa Kemalin babası henüz toy bir genç iken o kutsallaştırılan Osmanlının tartıştığı bir şeydir.




O dönemde halk arasında yaygın kullanım bugün kullandığımız Türkçeye yakın bir dildir (Çok öncelere gidip karşılaştırınız: Mevlana'nın Türkler tarafından anlaşılmaz yazma dili Farsça, Yunus'un bugün de anladığımız konuşma dili Türkçe). Okuma yazma bilmeyen halk, Devlet bürokrasisinin yazışmalarını geçtim, Arapça ve Farsça tamlamaları anlamakta zorlanmaktadır. Bu gerekçeyle, 1845'te Encümen-i Daniş, genç Ali ve Fuat Paşaların da içinde olduğu bir Eğitim Komisyonu oluşturarak Osmanlıca sözlük yapma işine girmiştir. Amaç; Farsça, Arapça ve Batı dillerinden girip okur yazar arasında kanıksanmaya başlanmış kelimeleri sınırlayarak Anadolu'da halkın anlayacağı bir Türkçe sözlük yapmaktır. Bu Komisyon görevini tamamlayamamıştır. Ancak benzer bir çalışma Ahmed Vefik Paşa'nın 1876'da yayınlanan Lehçe-i Osmanî'sidir.

1861’de kurulan Osmanlı İlim Derneği’nin de gayelerinden biri yazılı-basılı Türkçe'yi halk tarafından anlaşılabilir dil haline getirmek ve okuma yazma oranını artırmaktır. Tartışılan şeylerden biri de kullanılan alfabenin buna ne kadar uygun olup olmadığıdır.

Nihayet 1863'te —Mustafa Kemal bundan 18 yıl sonra doğacaktır— İstanbul'da toplanan bir Dil Kongresinde zamanın Hükümetine yapılan tekliflerden biri Latin alfabesine geçilmesidir. Bu öneriyi, bilimsel veriler sunarak destekleyen Feth-Ali'dir. Sonraki yıllarda da alfabe değişikliğine ilişkin tartışmalar sürmüş, ama sonuç alınamamıştır. Bunun en önemli sebebi, bunların kutsallığına dokunmamak değil, içerdeki karışıklıklar ve 1922’ye kadar devletin savaştan başını kaşımaya vakit ayıramamış olmasıdır.


Yani alfabe değişikliği, Mustafa Kemal'in bir sabah uyanıp "buldum buldum" dediği ve yaptığı bir devrim değil, tarihi geçmişi olan bir reformdur. Bir de şu var ki, O hayali tarihçiler gibi üfürükçü değildi; Mustafa Kemalin en önemli sayılabilecek özelliği, tarihi çok iyi bilmesi ve kendinden önceki tartışmalara hakim olması idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder