12 Eylül 2014 Cuma

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

The Cemaat denen oluşuma hayatım boyunca muhalif oldum. Bunun şahidi hem o camiadan beni tanıyanlar, hem de yakın arkadaşlarımdır. İnançlarıyla, felsefi, siyasi, toplumsal anlayışlarıyla bir yakınlığım olmadığını en iyi onlar bilir.

Lakin o camianın bu aralar yaşadığı korkunç bir zulümdür. İnançları, felsefeleri, amaçları beni ilgilendirmiyor. Hukuki olarak bir zulümdür. Bir hukuk devletinde asla “cadı avı” olmaz. Zulüm kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmamız gerekir… Bir vatandaş kanunlara mugayir iş yaptığında cezalandırılır. Devletin kendisi yaptığında ne olacak? Devleti yönetenler kendi yolsuzluklarını örtmek için bir gecede istediği yasaları çıkardığında? Danıştay kararlarını, Sayıştay kararlarını takmadığında? Anayasa Mahkemesine saldırdığında? Yürütmenin başı mahkeme kararı için “güçleri yetiyorsa gelip yıksınlar” dediğinde?

Kimin neye inandığı, nasıl bir Tanrı’ya inandığı, hangi usuller çerçevesinde “ibadet” ettiği beni ilgilendirmiyor! Herkesin Tanrısı kendisine. Ama toplumsal bir yaşam içinde isek eğer, bir ülke, bir devlet olma iddiamız varsa, herkesin tabi olması gereken bir hukuk sistemi olması gerekir. Alabildiğine cahil, alabildiğine kifayetsiz ve alabildiğine muhteris bir adamın lafının üzerine laf edilememesidir bugün yaşadığımız.


Bedevi veya avcı toplayıcı veya göçebe bir tarihe geri dönmek isteyenler dönsünler, ben dönmezem geldiğim bu özümden…

11 Eylül 2014 Perşembe

ORADAN BURADAN / ORTAYA KARIŞIK


İktisatta, “Değer Paradoksu” diye bir kavram vardır. “Elmas-Su Paradoksu” olarak da bilinir ve kısaca şöyle ifade edilir: Hayatî hiçbir şey sunmayan elmasın pahalılığı ile doğanın sunduğu ve o olmazsa olamayacağımız/yaşayamayacağımız suyun ucuzluğu arasındaki ilişki bir paradokstur... Adam Smith bunu “kullanım değeri” ve “değişim değeri” olarak ifade etmişti. Sonradan gelen birçok iktisatçı Smith’in yanıldığını söyledi. Ancak yaşamı sağlayan şey ile onu satın almaya yarayan algı arasındaki ilişkide oniki’den vurmuştu Smith...

1. Türkiye’de elmasın KDV’si yüzde sıfırdır ve elmas yiyerek hayatta kalamazsınız. Lokantada yediğiniz bütün yemeklere ise yüzde 18 KDV ödüyorsunuz, yaptığınız tatlılara koyduğunuz şekere 18 ödüyorsunuz. İçtiğiniz süte yüzde 8 ödüyorsunuz, çektiğiniz sifondan akan suya 8 ödüyorsunuz...

2. Değişim değeri, aslında bir algı meselesidir. Elmas hayatta kalmak için size hiçbir şey sunmaz. Diyelim ki çiftçi buğday, domates ve sair şeyler ekmese, hayvanları besleyip size süt, yoğurt göndermese, “elmas yer hayatta kalırım” diyebileceğiniz bir durum yoktur. Açıkçası, açlıktan ölürsünüz! İşte, bu değişim değeri üzerine oluşturulan algı, her şeyi satın alabileceğini düşündüren durumdur AKP. Varoluşuna hiçbir temel sağlamadığı, hayatına hiçbir katma değer katmadığı halde milletin elmas zannettiği, oysa rengine dikkat kesilse, kokusuna dikkat kesilse o zandan vazgeçeceği, milletin hayatta kalması için gerçek bir değer üretmeyen bir illüzyon çılgınlığıdır!.. Ülkenin ve milletin bütünlüğü müzakere edilirken nasıl da serpilip “Muhteşem Osmanlı” olacağının algı yönetimidir. Bu yönetim; ülkenin bütün sanayi kuruluşlarını haraç mezat satmışken, toplamda %70’lere varan vergi toplarken, dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkeye duble yol yapmakla övünmüştür. Örneği çoktur gerçi ya, TEKEL’i British-Amerikan Tobacco’ya satarken, “sana satıyorum ama bu insanlar orada çalışmaya devam edecek arkadaş” demeyi ahlakedememiştir. Afedersiniz, akledememiştir. Milletin malını “gâvur”a satarken, milletin kendisini, milletin çocuğu polise coplatmış, gazlatmış, kışın ortasında havuzda duş aldırmıştır… Kokusu bütün ülkeye burun kapattırması gerekirken rengine aldanıp “elmastır, elmas” demiştir millet.

3. Bazıları, icra davalarının artmasını ticari hareketliliğe bağlar ve aslında iyi bir şeydir derler. Olabilir, olgusal ve mantıksal olarak mümkündür. Pekiii abiciğim ve ablacığım; her 2 dakikada bir, 1 vatandaş kredi kartından dolayı icralık oluyorsa? İşte burada, batağın dibini boyluyorsun demektir… Vergi rekortmeni 10 kurumdan 8’i bankalar ise, dur hele düşün: Bütün büyümen serpilmen borçlanmaya dayalı! Şirketlerinin sermaye yapısı borçlanma üzerine kurulu. Daha önemlisi, vatandaş kredi kartı veya tüketici kredisi marifetiyle borçlanma üzerine kurmuş hayatını…
4. Yabancı sermaye, bir ülkenin finans hareketliliğinde aktör olduğunda %65’in üstüne çıkmaz. Çünkü gideceği zaman hisselerini satacak yerli bir sermaye bulunsun ister. Dünya finans tarihinde ilk defa AKP hükümetleri zamanında yabancı sermaye İMKB’de %85’lik bir pay sahibi olmuştur. Miting meydanlarında IMF’i kovmakla övünenler hangi teminatları vermiştir ki yabancı sermaye bu orana çıkmıştır?.. IMF’yi kovup cari açıkta Cumhuriyet tarihi rekoru kırmak kime nasip olmuştur?..

5. İnşaat ve bankacılık sektörü dışında bataklardadır ekonomi. Çıkacak ekonomik bir kriz önceki hiçbirine benzemeyecek. Hem devlet, hem toplum olarak borçlanma üzerine kurulu bu düzen yerin yedi kat dibine batacak.

6. Değişim Değerine paha biçilemez bir algı operasyonudur son 12 yılda yaşadığımız. Bütün uygulamaları FAŞİZM hissi vermesi gerekirken, olmazsa olmaz etkisi yaratmıştır haltın, afedersiniz halkın üzerinde. Rengi bozuk, kokusu bozuk elmas olur mu?

7. Korkarım ki Türk milleti son nefesinde şairin mısralarını mırıldanacak: “Yaşadım koşar adım; ölüm vardı, ölecektim. Ve öldüm işte; bak, başardım.”


BAZI GEREKSİZ HABERLER


• Geçen hafta Türkmenistana 180 koyun ihraç ettik. Gazeteler, yüzyılın ticaretiymiş gibi haber yaptı. Geçen sene de Azerbaycana 80 gebe düve göndermiştik ve Tarım Bakanı, bugünleri gösterdiği için Rabbine şükretmişti.

• Hükümet yine besilik hayvan ithalatına izin verdi. Bir vatandaş/işletme, mevcut hayvan sayısının %40’ı kadar ithalat yapabilecek.

• Cumhuriyet tarihinde ilk kez 2012’de saman ithal eden Türkiye, 2014’de bir daha saman ithal edecek. 2012’de saman ithalatı için yetkilendirilmeyen toplamda 18 il daha yetkilendirildi. Bu illerdeki gümrük idarelerinden sap ve saman girişi yapılabilecek.

• AB kararından sonra Rusya bizden mal, özellikle tarımsal ürün alıyor. Ne var ki TİM Başkanı 2014 sonunda Rusya ile ticaretimizin yaklaşık 300 milyon dolar açık vereceğini açıkladı.


• İşçi ölümlerinde Avrupa birincisi, dünya üçüncüsüyüz.

• Türkiye, dünyanın en gelişmiş 18’inci ekonomine sahip. Ancak, ama, ne var ki, mamafih, bireysel refah seviyesinde 87’nci. Dahası var: yaklaşık 10 milyar tutarındaki tüketici kredisi icralık... Yaklaşık 7 milyar TL’lik KOBİ kredisi icralık... 500 bin çiftçinin toplam 4.5 milyar TL borcu var.

• Ağustos ayı dış ticaret açığı TÜİK’in açıklamasıyla 67.5 Milyar Dolar.

• Adalet Bakanlığı mensuplarının maaşlarına bin yüz küsur lira zam yapıldı. Bakanlık mensupları heyecan yapmasın sakın. Çünkü bu zam, sadece HSYK seçimlerinde oy kullanacaklar için. Ve sakın nifak sokmayın, bu bir rüşvet değildir!..

• Konsolosun kendisi dahil 49 Türk 3 aydır kayıp.

• NATO ve ABD, IŞİD’e operasyonu tartışıyor. PKK’ya IŞİD ile savaşsın diye silah yardımı yapılıyor. PKK, “Türkiye’den de istesek vermeleri lazım” diyor... Dünya kamuoyu propagandasını yapıyor: Türkmenleri ve Yezidileri, Peşmerge ve PKK koruyor.

• Biz istemesek Ortadoğu’da halâ yaprak kımıldamıyor.

• Hamdolsun ki ‘uzun adam’ cumhurun başı oldu. Hamdolsun ki stratejik derinlik sahibi bir Başbakanımız var. Var mı bize yan bakan? Yok! Niye? Çünkü dünya lideriyiz. Yani? Koyduk mu oturturuz!..

2 Eylül 2014 Salı

SAYIKLAMA


Bu devletin mazlumun, bu adı konmayan milletin de mağdurun yanında yer aldığı bir efsaneden ibarettir. Devlet mazlumun yanında olsa, IŞİD’in değil Türkmenlerin ve Yezidilerin yanında olur, muhannete muhtaç eylemezdi onları. Millet mağdurun yanında olsa, çamurlu bot pozlarıyla siyasete başlamış, sonra Karun kadar zenginleşmiş, Firavun kadar zalimleşmiş insanlara halâ mağdur muamelesi çekmez, kendini ve yedi sülalesini kurtaracak yasaları bir gecede çıkaran siyasilere destek vermezdi.

Bu ülkedeki herkesi takip edecek, gözleyecek halim yok. Ancak şahitliğimden biliyorum ki “tebellüğ” yazamayanların bürokraside yükseldiği, haberlerden bildiğim “telekinezi” diyenlerin cumhurun başına baş danışman olduğu bir ülkedir burası. Hatta ikinci bir yazar sayamayanların cumhura baş kesildiği bir ülke… Yazık mıdır bu ülkeye? Bilmiyorum! Adı olmayan millet karar verecek… Ne zaman karar verecek? Kendisine vahiy gelince. Vahiy gelecek mi? Müslümanların iddiasıdır ki artık gelmeyecek!..

Çevremden ve onların çevrelerinden biliyorum ki başörtüsü eylemlerinde hukuksuzluğa ses çıkarmadılar. Ergenekon ve Balyozda hukuksuzluğa ses çıkarmadılar. Bugün “paralel” diye yapılan cadı avında seslerini çıkarmıyorlar. Hep hukuksuzluk, hep katliam... Hep seyir, hep zevk ü sefa… Üç kuruşluk koltuklarına beş yıl daha yapışmak için haktan ve adaletten şaşmalar falan işte, iyi bildiğiniz... Bir ülke nasıl mı yıkılır? İşte böyle; usul usul, alıştıra alıştıra. Şahsiyetini ve ahlakını sata sata…

* * *

Özal döneminde genç bir idealist olarak muhaliftim. Bütün vukuatları bir yana, “memurum işini bilir” sözü, devletin en tepesinde birinin ahlaksızlığı meşrulaştırması affedilir bir nane değildi. Mesut, bütün bilgi birikimine rağmen, gerçekten de ayık gezmediği ve kumar tutkusundan vazgeçmediği için muhaliftim. Tansu, zabıtaya “merhaba asker” dediği gün muhaliftim, ama “ablanızın bıddığı hepinize kurban olsun” dediğinde çok gülmüştüm. Bir ilin genelev patroniçesi aday gösterilmesi karşılığında rüşvet olarak Özer’e bir milyar verdiğinde ve baraj altı kalınca onu geri istediğinde bütün Çiller ailesine çok küfretmiştim… Öncekilerin basiretsizliği, hırsızlığı, vurdumduymazlığı yüzünden geldi bu AKP belası! Şu da var ki; evet, hep muhaliftim, ama hiç bu kadar muhalif olmamıştım!..

Müzmin muhalifim anlayacağınız. Doktora tezi yazsaydım eğer, “muhalif olmayan şerefsizdir” tezini işlerdim. Elimde o kadar veri var ki, dünyanın en itibarlı hakemli dergisinde başyazı olurdu bu.

İddiamın arkasındayım: Bu ülkede devlet hırsız ve acımasız, millet menfaatçi ve münafıktır!..

(Bu hukuksuzluk ve şerefsizlik için bu yazıya uygun bir resim bulanamamıştır)