12 Haziran 2015 Cuma

KİŞİLİK VE ŞAHSİYET

Günümüz Türkçesinde kişiliği eskinin şahsiyeti yerine kullanıyorlar, ama karşılamıyor zannımca. Eksik bir şeyler var sanki. Kişilik; herhangibir şekilde, hangi huy ve alışkanlıklar edinmişse insan, kendine özgü özellikler toplamıdır. Bunda “fıtrat”ın da önemli bir etkisi vardır. Şahsiyet ise tutarlı, ahlâklı, dürüst, ilkeli bir kişilik sahibi olmaktır. Her bireyin, onu diğerlerinden ayırt eden bir kişiliği vardır, ama herkes bir şahsiyet sahibi değildir… Birine “şahsiyetsiz” dediğimizde kafamızda eksik parça kalmaz, oturur yerine. “Kişiliksiz” dendiğinde aynı şeyi hissetmiyorum; çünkü öyle veya böyle bir kişiliği oluyor insanın neticede.

Şahsiyetsiz insanlar başkalarını bazen parayla sınarlar, bazen mevki-makamla. Eğer nefsiniz bunlara yenik düşerse size yaptıramayacakları şey yoktur. Böyle olunca, kişilik alınır-satılır bir meta haline gelir ve şahsiyet oluşumu devre dışı kalır. Tamamlanmamış şahsiyetler, toplum için, hiç şahsiyeti olmayanlardan daha tehlikelidir. Bunlara da “münafık” deyince anlam oturuyor kafamda. Dinî anlamda değil, toplum-bilimsel anlamda kullanıyorum “münafık” kavramını. “İkiyüzlü” demek karşılamıyor sanki.
* * * *
Musa, on maddenin birinde, “öldürmeyeceksin”, birinde “çalmayacaksın” demişti. Gel gör ki İsrailoğulları öldürmeden duramıyor, çalmadan zengin olamıyor. Doğrudur, çalışarak da zengin olunabilir ama neden Yahudiler hep zengindir? Yüzyıllarca yurtsuz gezmelerine rağmen nasıl olur da zengin kalabilmişlerdir? Bulundukları her toplumda onlardan-mış gibi görünüp münafık olarak yaşamış olmasınlar sakın?..

İsa, “hem Tanrıya, hem paraya tapamazsınız” demişti ama Weber’in harika biçimde anlattığı gibi “Kapitalizmin Ruhu, Protestan Ahlâkı”nda saklıdır. Doğrudur, kapitalizm zenginliği Tanrı gibi davranan tek bir “Kral”dan alıp insanlar arasında dağıtmıştır. Ancak kaç kişi arasında dağıtmıştır? Zenginliğin paylaşımı/bölüşümü kapitalizmin en büyük sıkıntısıdır ve bu sorunu çözemezse kendi sonunu getirebilir. Gelen gideni aratabilir üstelik. Komünizm tecrübesinden sonra insanoğlunun neler yapacağı, sınırları nereye kadar zorlayacağı belli olmaz… Protestan ahlâkı bir bakıma Yahudiliğe dönüş ve münafık davranışı üzerine kurulu olabilir mi acaba?

Muhammed “infak edin”, yani “artanı verin” demişti. Enteresan kabul eder misiniz bilmem: Muhammed El-İlah adına ortaya çıktığında ilk intisap edenler hep fakirler, köleler falandı. Zengin olup da Müslüman olan ilk insan, Ebu Bekir Müslüman olduğunda hayretle ve coşkuyla karşılanmıştı. Ortada İslam adına ne namaz, ne oruç, ne hacc, yani bugün İslam’ın Şartları olarak sayılan hiç biri yoktu. Bunlar, Muhammedin mesajı kurumsallaşıp, yani din olunca, bir anlamda kilise ve havra formuna kavuşunca oluşmuştur. Kim “İslam’ın Şartları” diye beş emir vaz etmişse İslam felsefesinin içine etmiştir. “İmanın Şartları” da öyledir. Her bir birey, vahyi birebir tecrübe etmediğine göre, aslında İmanın Şartı birdir: Muhammed ne diyorsa ona inanmak! Put Tanrılar afyon olarak kullanılmış, insanlar köleleştirilip meta haline getirilmişken El-İlah adına biri çıkıp “Kölelik düzeniniz batsın, Tanrılarınız da yalan, var ama tek bir Tanrı” diye haykırdığında yanında köleleri, itilmiş kakılmışları bulmuştu. Başkaldırı başarıya ulaşıp bir din olarak kurumsallaştığında, gelsin saraylar gitsin cariyeler! Üvey evladın karısıyla evlenmeler. Sonrasında Muaviye sarayları. Sonrasında itibar adına Ak-Saraylar falan. Münafık olmak neydi be usta?
* * * *
Ne mi anlatıyorum? Diyorum ki: Kendi içinizde tutarlı olun! Diyorum ki: Dinle ahlâk arasında doğrusal bir bağlantı kurarsanız, fena çuvallarsınız. Ahlâk, en çok da din olmadığı halde, hatta Tanrı olmadığı halde anlamlı olan bir insanlık erdemidir! Bir dine, bir ideolojiye, bir topluluğa ait hissettiğinizde bir kişilik sahibi olabilirsiniz, ama şahsiyet, kendinizi kendinizin inşa etmesidir.

Eğer Tanrı yoksa, eğer Cennet-Cehennem, eğer bakire huri vajinası yoksa her türlü işi yaparım derseniz homo olabilirsiniz ama homo homo sapiens, yani düşündüğü şey üzerine düşünen insan olamazsınız! Eğer, “Tanrı yoksa ahlâksız olabilirim” diyorsanız canınız Cehenneme! Kırkbin zebani karşılasın sizi…
* * * *
Kişilik ve şahsiyet meselesinden buralara nasıl geldim, ben de bilmiyorum. Anlayan, bana da anlatsın…


Muhammed “infak edin”, yani “artanı verin” demişti. Enteresan kabul eder misiniz bilmem: Muhammed El-İlah adına ortaya çıktığında ilk intisap edenler hep fakirler, köleler falandı. Zengin olup da Müslüman olan ilk insan, Ebu Bekir Müslüman olduğunda hayretle ve coşkuyla karşılanmıştı. Ortada İslam adına ne namaz, ne oruç, ne hacc, yani bugün İslam’ın Şartları olarak sayılan hiç biri yoktu. Bunlar, Muhammedin mesajı kurumsallaşıp, yani din olunca, bir anlamda kilise ve havra formuna kavuşunca oluşmuştur. Kim “İslam’ın Şartları” diye beş emir vaz etmişse İslam felsefesinin içine etmiştir. “İmanın Şartları” da öyledir. Her bir birey, vahyi birebir tecrübe etmediğine göre, aslında İmanın Şartı birdir: Muhammed ne diyorsa ona inanmak! Put Tanrılar afyon olarak kullanılmış, insanlar köleleştirilip meta haline getirilmişken El-İlah adına biri çıkıp “Kölelik düzeniniz batsın, Tanrılarınız da yalan, var ama tek bir Tanrı” diye haykırdığında yanında köleleri, itilmiş kakılmışları bulmuştu. Başkaldırı başarıya ulaşıp bir din olarak kurumsallaştığında, gelsin saraylar gitsin cariyeler! Üvey evladın karısıyla evlenmeler. Sonrasında Muaviye sarayları. Sonrasında itibar adına Ak-Saraylar falan. Münafık olmak neydi be usta?
* * * *
Ne mi anlatıyorum? Diyorum ki: Kendi içinizde tutarlı olun! Diyorum ki: Dinle ahlâk arasında doğrusal bir bağlantı kurarsanız, fena çuvallarsınız. Ahlâk, en çok da din olmadığı halde, hatta Tanrı olmadığı halde anlamlı olan bir insanlık erdemidir! Bir dine, bir ideolojiye, bir topluluğa ait hissettiğinizde bir kişilik sahibi olabilirsiniz, ama şahsiyet, kendinizi kendinizin inşa etmesidir.

Eğer Tanrı yoksa, eğer Cennet-Cehennem, eğer bakire huri vajinası yoksa her türlü işi yaparım derseniz homo olabilirsiniz ama homo homo sapiens, yani düşündüğü şey üzerine düşünen insan olamazsınız! Eğer, “Tanrı yoksa ahlâksız olabilirim” diyorsanız canınız Cehenneme! Kırkbin zebani karşılasın sizi…
* * * *

Kişilik ve şahsiyet meselesinden buralara nasıl geldim, ben de bilmiyorum. Anlayan, bana da anlatsın…