25 Şubat 2014 Salı

‘ALLAH BİZİM YANIMIZDADIR’


Usta bugün “Allah bizim yanımızdadır” buyurdu vahiy tebliğ eden bir peygamber edasıyla. Hani ayette “o taşı sen atmadın Allah attı” diyor ya, Usta neredeyse “biz çalmadık Allah çaldı” diyecek. Cümlelerinde geçen Allah, inşallah, hamdolsun, paralel, okyanus ötesi gibi kelimeler ve kavramlara bakınca anlaşılıyor ki duble yollar dışında memlekette her olan biteni ya Allah yapmış, ya paralel.

Ustanın yine ve gene Allah’la süslediği konuşmasını dinleyen mü’minleri inletti salonu. “Dik dur eğilme” diye de eklediler. Duyan da Bedr savaşına gidiyorlar sanacak. Sebep? Efendilerine “hırsız denmiş”. Efendileri de bildiği bütün dini terimleri kullanarak cuş u huruşa getiriyor peygamber edasıyla. Oysa hem tarihten hem de dört kitaptan biliyoruz ki peygamberler içinde hiçbirisi “hırsız” diye suçlanmamış. Dayak yemişler, aç bırakılmışlar, sürgün edilmişler, çarmıha gerilmişler. Biri hakkında bile “hırsız” dendiğini ne okudum, ne duydum. Peygamberleri geçtik bilmiyorum yani, belki de insanlık tarihinde ilk defa birine “hırsız” suçlaması yapıldığında bunu hukuki bir mesele olmaktan çıkarıp bir iman meselesi haline getiren topluluk gördüm.

Ustaya iman edenlerin anlamadığı ya da anlamazlıktan geldiği şey; ülke yönetmek iman meselesi değil bir, ikincisi esasında şahsen ilgilendiğim şey montaj mı değil mi, paralel devlet var mı yok mu değil ki! Mesele şu, “idare”nin çivisi çıkmıştır. Yalama olan aynı deliğe aynı çiviyi çakmaya çalışıyorsunuz ki bu ancak deliği büyütür. Bütün bu olanlar sizin nasıl cahillikle, nasıl ahlaksızca, nasıl rezilce, hadi bunların hiçbirini kabul etmiyorsanız nasıl beceriksizce ülke yönettiğinizi gösterir. Bütün bu sızlanmalarınız hiç birşey sayılmazsa beceriksizliğin itirafı sayılmalıdır. Ayrıca bu hukuk dışı delil muhabbeti ne kadar ikiyüzlü olduğunuzun teyididir. Uyduruk belgelerle, hayali dvd’lerle, gizli tanıklarla içeri attığınız, kiminin ölümüne sebep olduğunuz insanların savcısı olduğunuzu ne çabuk unuttunuz?

Ey iman edenler: Hayranım imanınıza. Ama keşke biraz da bilmekle uğraşsanız yahu!..

20 Şubat 2014 Perşembe

KIYAMETİ HABER VERDİ ve ALKIŞLADI MİLLETİ



Adam resmen (çünkü Başbakan) ve alenen (çünkü neredeyse bütün tv kanalları canlı yayınladı) hepimizle dalga geçti. Millet alkışlamaktan helak olacağı sırada elini kaldırıp "durun, siz bana lazımsınız” diye önledi helakı. Esti gürledi. Bana küfretti, sana küfretti, ona küfretti. Bize küfretti, size küfretti, onlara küfretti. Ama “aziz millet”ini göklere çıkardı. Aziz millet, yani oy verenler. Ben, sen, o? Besbelli ki kendisine oy vermeyecek herkesi ‘vatan haini’ ilan edecek. Demedi demeyin, eğer istediği oy oranına ulaşırsa bununla ilgili yasalar çıkaracak. “Gündelik rutin ses kayıtlarımızı yayınlamaya başladılar. 28 Şubat’tan daha ahlaksızlar” dedi. “Aziz milleti” alkışladı. Kimse sormadı, “madem rutin, madem devlet adamının görevlerinden biri de bu, niye kırmızı kırmızı bağırıyorsun be usta?” Kimse demedi!.. İnternet yasasıyla nasıl CeHaPe ve MeHaPe’yi koruma altına aldıklarını izah etti. Çok karmaşık bir denklem olduğu için ben anlamadım, ama etti işte. Kabataş’taki olaya da değindi. Olay? Evet evet, kesinmiş meğer. Ahlaksızlıkla, vicdansızlıkla suçladı inanmayanları. “Bu iş inanmak meselesi miydi bilmek meselesi mi usta?” demedi kimse. Hadi inanmak meselesi olsa bile “Sen Tanrı mısın ki sırf sen dedin diye inanalım be usta?” demedi kimse. Tanrı’yı alkışlamak caiz değildir elbette, ama alkışladı “aziz millet”, bir “lebbeyk” edasıyla alkışladı. Başörtülü olmasa o hanım kardeşi, başı açık bir kadın maruz kalsa yeri göğü inleteceğimizi bir tabiat kanunu olarak düzenledi. Bilmiyorum yani, o kadar emindi ki ya vahiydir inananlar için ya da tabiat kanunu. “Aziz milleti”nden biri de çıkıp demedi “Ali İsmail’in başı açıktı, gönlü açıktı, yüzünden gülücük eksik olmazdı. Ama öldürdünüz be usta. Hem de erkeklik zannederek. Hem de döve döve.” Kimse kalkıp da demedi sen “başıörtülü bacım, başı açık diğerleri” ayrımı yapamazsın. Bu bölücülüktür, bu küfürdür, bu şirktir, bu kanun dışıdır, bu namus dışıdır.” Demedi kimse. Demedi ve öyle alkışladı ki koca salon zangır zangır titredi. Deprem oluyor sandım. “Sanma, inan” dedi. “Görürsünüz kesecem hepinizin kirli topunu. Bebeğinize iğne batıracam. Yeri yerinden oynatacam. Gösterecem hepinize gününü” dedi ve gitti. Kıyameti haber verdi inanmayanlarına. Müjde sanıp alkışladı “aziz millet”i. O kadar kumpasa, o kadar hırsızlığa, o kadar adaletsizliğe, o kadar yüzsüzlüğe ancak böyle bir alkış yakışırdı: Elleri kururcasına…


19 Şubat 2014 Çarşamba

KİFAYETSİZ MUHTERİS


Cahil bu cesareti nereden buluyor da her yerde ahkâm kesiyor, esip gürlüyor ve cahiller nasıl oluyor da her yerde ahkâm kesip esip gürleyen cahillere sevgi ve saygı duyuyor diye düşünürken akla ‘Dunning-Kruger Etkisi’ geliyor: “Yetkin olmayan insanlar, vardıkları yanlış sonuçlar ve talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir."

Kifayetsiz muhterisin sesinin gür çıkması aldatmasın; ne ilim bilir ne irfan. O yüzdendir; ne dilinin ölçüsü vardır, ne cesaretinin. Eline fırsat geçtiğinde kullanmayacağı dini, dünyevi ne bir kavram vardır ne bir toplumsal değer.

Kifayetsiz muhteris, cesaretinin cahilliğinden kaynaklandığını asla öğrenemeyecek. İnsanlık tarihi boyunca şahit olunabilen bu şahsiyeti, bu kifayetsiz muhterisi dize getirecek, yol yordam öğretecek hiçbir güç yoktur.

Denir ki 124 bin peygamber göndermiştir Tanrı; ola ki söz uçar, ama yazı kalsın diye de 4 kitap. “İhtiras sahibi olursan ihtirasınla ölürsün” demiştir; ama dizginleyememiştir bu şahsiyeti. “Nefsini öldür, yoksa ebediyen ölürsün” demiştir, ama dinletememiştir. Yüzlerce filozof “Ne olur biraz düşünsen de öyle konuşsan?” demiş, ama düşünmenin ne olduğunu anlatamamıştır. “Halkın cahilliğini kendi iktidarını inşa için kullanma, hep beraber batarsınız” demiş, dinletememiştir.

Sözün anlamını kavramayacak kadar apaçıktır zihni kifayetsiz muhterisin. Aklının perdesi olmadığı için tek bocada girer çıkar onca şey. Umurunda da değildir bütün bunlar; tek derdi kaç oktav ses çıkarırsa kaç kişinin kendisine iman edebileceğidir. Kaç kişinin peşine düşeceği, kaç kişinin şakşaklayacağı başarının tek ölçütüdür onun gözünde.


Tanrı’nın rolünü de çalar kifayetsiz muhteris. Muktedir olunca “şah damarından daha yakındır” herkese. Kontrol etmek, izlemek, yanlış yapıldığında uyarmak, cezalandırmak, gerekirse öldürmek varlığının meşruiyet kaynağıdır neredeyse. Tanrı, “ben izin vermezsem yaprak kımıldamaz” der. Muktedir muhteris bir adım ileri taşır bunu. “Benden habersiz kımıldayan yaprağı kurutur yakarım” der. Tanrı “Vaktiniz gelip ölünce görürsünüz Hanya’yı Konya’yı” der. Muktedir muhteris “Beni sevmeyen bu dünyada da yaşamasın, öldürün” der. Tanrı “Ben adilim. Zerre iyilik yapanın karşılığını veririm” der. Muktedir muhteris, “Ben adilim. Bana zerre kötü gözle bakanı yakarım” der.

İnsanların birbirlerini hesapsız kitapsız sevmelerini istemez muktedir muhteris. İster ki, daha doğrusu emir buyurur ki herkes onun ölçülerinde sevsin birbirini.

Öyle edeplidir ki muhteris, ne kadar ahlaksız olduğunu göremez. Ahlaksız iktidarına o kadar yapışmıştır ki nice muhteris kifayetsizin tepe taklak gittiğini göremez.

Dört kitap, yüzlerce filozof anlatamamış muhteris kifayetsize kifayetsizliğini. Ben nasıl anlatayım?..

7 Şubat 2014 Cuma

TARİH DEDİĞİNİZ ELİNE BELİNE DİLİNE HAKİM OLAMAZ

Tarih 4 Mayıs 2011. Yer, Kastamonu. AKP mitinginde konuşuyor:
“Bak, Hacı Bektaşi Veli diyor ki, eliiine, beliiine, diliine hakim ol diyor. Hanım kardeşlerimden özür diliyorum (özür dilenecekse niye sadece hanımlardan diliyorsa artık. ik), kendinden önceki beline hakim olamadı gitti… Hala ne diyorlar, bu medya ne diyor? İnnnsanın özeline karışıyorlar diyor. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor? Kendi eşiyle değil yahu, buna nasıl kendi özeli dersin? Bu özel değil bu özel değil, bu genel! Bu genel bir ahlaksızlıktır, başka bir şey değil! Bu toplumu aldatmayın yaa! Sayın Bahçeli de çıkmış, Ak Parti iktidarı diyor insanların özeline giriyor diyor. Niye? Çünkü kendi adamlarının da bu tür kasetleri çıkmaya başladı o da rahatsız olmaya başladı. O da aynı şeyi söylüyor, insanların özeline giriyorlar diyor. Ya böyle özel olur mu Allah aşkına?.. Değerli kardeşlerim, bu tür, bu toplumun ahlak değerlerine, biziiim eskimez değerlerimize ters düşenler noktasında herkes, işte Hacı Bektaşi Veli’nin ifadesiyle eline, diline, beline hakim olacaksın!”


Tarih 17 Aralık 2013. Yer, İstanbul ve Ankara:
İçlerinde iş adamları, Bakan çocuklarının da olduğu birçok insan bir yolsuzluk operasyonuyla gözaltına alındı. Başbakanın oğlu da listede vardı, ancak halâ ifade vermiş değil. Ardından tape dedikleri ses kayıtları internete düştü. Bu ses kayıtlarında Başbakanın ve çocuklarının konuşmalarından, iş adamlarının Başbakanın talimatıyla oluşturdukları havuzlara ve “milletin a...na koyacağız” demeleri de vardı, Başbakanın Fas’tan telefon ederek televizyonların alt yazılarına karışması, Başbakan'dan izni alınarak anketlerle nasıl oynandığı da…

Tarih 25 Aralık 2013. Yer, yazılı ve görsel basının alayı:
“Bu komplonun benzeri sayın Baykal’a da yapıldı… Eğer bugün bu çirkin operasyonlara en sert, en kararlı cevabı vermezsek biliniz ki bu komplolar yapılmaya, gelecekte de milli irade üzerinde mühendislik tasarımları yapılmaya devam edecek (…) Milletim (bu milletinin adını ne zaman söyleyecek? Adı olmayan millet olur mu demeyin, oluyormuş. ik) bu medyanın asıl niyetini görsün ve anlasın. Milletim sermaye çevrelerinin, kimi siyasilerin, kimi örgütlerin asıl niyetini görsün ve anlasın. Mes‘elenin yolsuzluk olmadığını, mes‘elenin Türkiye ekonomisi olduğunu, faiz olduğunu, dış politikamız olduğunu, yani faiz derken faizin artırılmasını diyorum haa! Şu andaki mevcut faizi düşük gören faiz lobisi bunun artırılması için vargücüyle çalışıyor. En önemlisi de bağımsızlığımız olduğunu milletim lütfen görsün ve anlasın. (bu konuşmadan yaklaşık bir ay sonra Merkez Bankası faizi 5 puan artırdı. Demek ki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası hem bir faiz lobisi, hem de bir dış mihraktır. ik).”

Tarih 7 Şubat 2014. Yer, bütün Türkiye:
İnternet yasası çıktı. İktidar aleyhine ne kadar video ve ses kaydı varsa, Cumhurbaşkanı daha yasayı onaylamadan kaldırılmaya başlandı. Ne mi oldu? Türkiye Cumhuriyeti devletinin “kendi eşiyle yaptığı” o özel hayatı kamuya açılmaktan kurtuldu. Eğer kendi eşiyle yapmamış olsaydı, Başbakan 4 Mayıs 2011’de söylemişti, “bu genel bir ahlaksızlık olurdu, başka bir şey değil!”

Gözün aydın ey aziz milletim. Halâ “kendi eşinle yapmaya” devam edebilirsin. Özelin olduğu için basının hiçbir unsuru bunu kamuya duyuramaz. Gözün aydın; bugün hem ahlakın, hem namusun kurtuldu.

6 Şubat 2014 Perşembe

HAMDOLSUN Kİ MEHDİ DEĞİLİM

İyi ki ayyaş ve çapulcuyum da Mehdi olmamışım yahu! Vay arkadaş, ne kadar zor bir işmiş öyle? Yok, Urla’da “bide”li-bidesiz klozet tartışmasına gireceksin. Yok, Bodrum’da havuza girildiğinde ikinci kattan görülmeyecek kıç için önlem alacaksın. Yok, Kur’an okutup ağlayacaksın. Yok, İstanbul’un 7 tepesinde kaç metre kare çevirirsek klozetli villa dikebilirizin hesabını yapacaksın. Yok, Meclis’ten kaç saatte yasa geçiririm de mahdumlarımı ve tabii ki kendimi yedirmemiş oluruma kafa çatlatacaksın. Yok, dış mihraklarla cihat edeceksin. Yok, faiz lobisine ekonomi öğreteceksin. Yok, Esad’ı doğduğuna pişman edeceksin. Yok, paralel krizinin teğet geçmesi için dua isteyeceksin. Yok, paralelin ne kadar din düşmanı sapık olduğunu anlatmak için hangi cümleye inşallah ile başlayıp hamdolsun ile bitmesi gerektiğini düşüneceksin. Yok, “milletin anasını mikmek” için milyon milyon dolara nasıl çökebilirimin emrini vereceksin. Yok, teve kanallarını seyredip altyazılarını düzelteceksin. Yok, anket sonuçlarının sağlıklı çıkması için hangi kovadan alıp hangi kovaya boca edileceğine kafa yoracaksın. Yok, bu kadar işin arasında İ.Melih’in kazanması için her mahalleye uçan daire, her vatandaşa sıkışınca açılmayan şemsiye projelerini onaylayacaksın. Yok, vatandaşa 3 elif miktarınca “ulan” çekmesini tecvid kurallarına uygun söyleyeceksin. Yok, mes’ele deyince “ayn” harfinin hakkını vereceksin.

Daha onlarca şey sayılabilir, ama Mehdi gibi çalışkan ve Allah’ın özel görev verdiği biri olmayıp ehl-i keyf, ehl-i kızlı erkekli olduğum için yoruldum hemencecik. Bir de yani Mehdi miyim ki dünyaya nizamı ben getireyim? Dünya dediğin şeyi şey edilesice bir şey zaten.

Netice itibariyle Rabb’ül Alemin’e, toplandığında Nuh gemisi kadar olabilecek gemicikler ve onların üzerinde ticaret yapageldiği okyanuslar kadar, yüzde elli olan milletimin imanı kadar, milyar dolarlar kadar hamdolsun ki Mehdi değilim!..


4 Şubat 2014 Salı

MEŞRUİYETİNİ YİTİRMİŞLER TOPLULUĞU

İsterse %99 oy almış olsun, isterse enel hak deyip erisin, yansın bitsin kül olsun, bu hükümet meşruiyetini çoktan yitirmiştir. Çok şükür diyen toplum meşruiyetini hepten yitirmiştir.

Biraz gerilere gitmek gerekirse; bir belediye başkanı, patlayan boru bir türlü tamir edilemediği için bir şehrin iki yıllık suyu boşa aktığında, "Hamdolsun bu borular bizim zamanımızda döşenmemiş" dediğinde meşruiyetini yitirmiştir. Bütün ahlâkî zemini o suyla kaymıştır. Boruların tamirindeki beceriksizliğinden değil, buna "hamdolsun" kılıfı bulduğu için kaymıştır. "Adam doğru diyor" diyen vatandaş, insan olma meşruiyetini yitirmiştir.

Devletin resmi kurumu açlık sınırında yaşayan 13 milyon insan ve açlık sınırını 1.080 lira olarak açıklayıp, devlet 845 lira asgari ücret belirlediğinde, üstelik devletin bakanı çıkıp "bu parayla gayet de güzel geçinilir" dediğinde bütün meşruiyetini yitirmiştir.

Hemen her konuşmasında "edeb ya hu!" diyen Başbakan, vatandaşa "Lan! Ananı da al git" dediği an bütün meşruiyetini yitirmiştir. Velev ki o "Lan"ı yiyen vatandaş dışında ülkedeki herkes o Başbakana oy vermiş olsun.

Başbakan "Bu maaşla geçinemiyorum, ticaret yapmak zorundayım" dediğinde meşruiyetini yitirmiştir.

Tekel işçilerinin kazanılmış haklarını elinden alıp, ekmek teknesini British-Amerikan Tobacco'ya satan Hükümetin bakanı, "Hükümetin burada hatası varsa, merhamet göstermesidir" dediğinde o hükümet meşruiyetini yitirmiştir.

Meydanlarda oy için bağırırken 17'nci büyük ekonomi olmakla övünen, gururla haykıran Hükümet, bireysel refah açısından 67'nci olduğumuzu da söylemediğinde meşruiyetini yitirmiştir.

Gemileriyle, milyar dolarlarıyla anılan birilerinin çocukları rahat rahat ifade verebilsin diye yasa değiştirdiğinde Meclis, meşruiyetini yitirmiştir.


Devleti temsil eden, "Bir tane kız mıdır kadın mıdır bilemem tabii" dediği gün o temsil, meşruiyetini yitirmiştir.

"Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi..." diye vatandaşlarını adlandırdığı gün devlet, meşruiyetini yitirmiştir.

APO'nun Anayasa maddesi dikte ettirdiği bir zamanda, Cengiz Akyıldız kalbinden vurulduğu gün hem sabır, hem lanet, meşruiyetini yitirmiştir.

Örneği çoktur. Sadece Ali desem, sadece İsmail desem. İşte o çocuklar, çocukları tarafından toprağa değil, emir almış kindarlar tarafından vurulup asfalta yığıldıklarında bütün toplum, meşruiyetini yitirmiştir.


Adalet, ahlak, sevgi yerine zenginler için bu dünyada da diğerinde de cennet müjdeleyen, garibanlar için cehennem vadeden din, meşruiyetini yitirmiştir.

1 Şubat 2014 Cumartesi

BU HAFTA NELER OLDU veya SOĞUK SAVAŞTAN SICAK ÇATIŞMAYA GEÇERKEN

1. Adına paralel dedikleri yapı hükümet aleyhine kaset yayınına devam etti. Devleti hukuk çerçevesinde yönetmekle yükümlü Hükümet de paralel yapının kasetlerini yayınladı. Başbakan ve adamlarının konuşmalarına bakılırsa tarihin en organize ve en çirkin terör örgütüyle karşı karşıyayız. Ancak ne hikmetse, devlet bu örgüte mensup kimseyi bulup da tutuklayamadı. Bulamıyorsa nasıl bu kadar kesin konuşuyor? Bu kadar kesin konuşuyorsa nerede deliller ve nerede tutuklamalar? Eğer ortada bir örgüt varsa “ne istediler de vermedik?” sözü en azından yardım ve yataklık itirafıdır. En ağırından yargılanmayı hakeder. Hatta örnek bir davaya bakılırsa hukuka aykırı tasarrufta bulunan, yardım ve yataklık eden devlet adamları “müebbet”le yargılanmalıdır.

2. Başbakan, kalabalık bir heyetle İran’a gitti geldi. İstanbul’da eylem yapıp “Çocuk Katili İran Suriye’den Defol” pankartı açan İslamcılar, Hükümetin gün gün değişen dış politikasında yine bir hikmet bulup bu ziyarete övgüler dizdiler. Hem yandaş gazeteler, hem Kürtçü yayın organları “Türk, Kürt ve Fars kardeşliği”ne vurgu yaptı. Ama asıl ilginci Cuma vaazı ve hutbesinde aynı cümlelerin geçiyor olmasıydı. Acaba bu hafta vaaz ve hutbe metnini MİT yazmış olabilir mi?


3. Batman’da sadece gözleri açık “Peygamber Sevdalıları ve Kur’an Nesli Platformu” mensubu 144 kadın törenle diplomalarını alıp “alime” oldu. Törenin organizatörlerinden Mehmet Göktaş, “Bu, Kürdistan’da hiç olmamış bir tören” dedi ve ekledi: “Bu kızlarımız Allah’ın nurunu bu coğrafyanın dört bir yanına yayacak.”

“Bu nuru Einstein da görecek mi?” deyip geçiyorum.


4. İstanbul’da Cengiz Akyıldız adında bir MHP mensubu ülkücü katledildi. Saldırının görüntülerinde onlarca insanın bu menfur saldırıya iştirak ettiği görülüyordu. Sadece 5 kişi tutuklandı. Devletin bir bildiği vardır deyip geçelim.

5. Lice’de PKK (BDP) ile Hizbullah (HÜDA-PAR) arasındaki tartışma silahlı çatışmaya dönüştü. Hizbullah, ancak polis kontrolünde Lice’yi terkedebildi.

6. CHP’liler Başbakana “Bolu kampında El Kaidenin kampı olup olmadığı”nı sordu. Başbakan cevabını bir dahaki bahara verir zannımca. Soruyu soran CHP’li bir de ya hiçbir naneden anlamadığını gösteren veya bölücülüğünü açıkça ifade eden bir twit attı.


7. APO, Ermenilere hitaben bir mektup yazdı. Agos gazetesinde yayınlanan bu mektupla çelişkili bir çok düşüncesini anlatan APO özetle “soykırım iddiasına sahip çıkın” dedi. AKP milletvekili Mehmet Metiner bir Rus kanalına verdiği demeçte APO’yu öve öve bitiremedi. Yaptıklarını “Öcalan istediği için” yapmadıklarını, böyle bir algı oluşmasının toplumu ve kendilerini rahatsız edeceğini de vurguladı. Bunu tersinden okursanız meseleyi anlarsınız sanırım.

8. Daha birçok şey oldu bu hafta. Ancak önemli gördüğüm yukarıdaki yedi madde ülkenin nasıl bir bataklığa saplanacağını, sıradan bir Ortadoğu ülkesi olmaya doğru nasıl da hızla koştuğunu gösteriyor. Ortadoğu kültürünü sevenlere hayırlı olsun…

Hukuk sistemi çökmüş, herkesin elinde hangi silah varsa onunla gündem ve mevzi yaratabildiği bir Türkiye, ister inanın ister inanmayın dünya lideri olacakmış. Hükümet yandaşlarına göre, buna inanmayan olsa olsa İsrail uşağı bir gâvur olabilir. Hatta buna inanmıyorsanız, en azından salaksınızdır…