– Tanrı,
bizim acımasızca kıyımdan geçirilmemizi istemiş olamaz, diye üsteledi İlyas.
– Tanrı her şeyi
yapabilir...
Paulo Coelho'nun
en meşhur kitabı Simyacı'dır. En etkileyici olanı ise Beşinci Dağ.
İlyas'ın sınanma hikâyesidir Beşinci Dağ'da anlatılan.
*
* *
Ülkesinde bir uyarıcı
olduğuna inanılmamış, ihanete uğramış, pusulara düşürülmüş, bir çok peygamber
gibi kaçmak durumunda kalmış bir çulsuz. Varlık içinde, ama anlamını bilmeyen zalimler
zalimi Yezavel'in öldürmeye yemin ettiği kaçak. Ama O'nu kahreden Yezavel'in
kaçağı olması değil, Tanrı'nın da onu sürgün etmesi. Sürgün peygamberler çağında,
"Yahudi değilsem bile Yahudalık da mı yok bende, kimi öptüm de kurtuldu
çarmıha çakılmaktan" (Of Not Being A Jew'den) mısralarını hatırlatır
İlyas; üstelik o Yahudidir. Sırtını dayadığı duvar yıkılır, elini uzattığı su
içilmez olur...
İlyas için
sınanmanın ağırlığı çekilmez olunca bırakıp kaçmak gerekir elbette. Epey de
kaçar aslında. Akbar'da, kocası ölmüş bir kadının merhametine sığınırken aşk da
yanıbaşındadır. Ama İlyas çaresiz, İlyas bilmiyor. "Burda işim yok
artık" deyince Akbar'dan dağları aşarak bir daha kaçmaktır onun işi; hep
kaçak, hep sürgün. Elinde ateşten kılıçla dikilmeseydi Cibril, neredeyse
başaracaktı da. Ama sordu kılıcı sallayarak: Gidebileceğini kim söyledi?
Gözyaşı, yakarış. Ne çare, belli ki dönecek; kaçtığı günden yazgılı. Dönecek
de, ne ev onun evi, ne şehir onun şehri, ne sevdiği kadın...
"Eve
dönmek
kendime
sarkıntılık etmekten başka nedir?
orada,
arada bir beni yoklar
intihara
ayırdığım zamanlar"
Kafasında
sorular birbiriyle kavgalı. Anlamakta zorlanıyor: "Neden
anlamıyorlar?" Daha acı vereni: "Tanrım, neden ben?" Anlaşıldı,
iniş yolu çıkmaktan meşakkatli...
"Başa
dönemezsiniz.
Öyle
bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş
yolunu yok ederek gelebilirdiniz
inişiniz
bir iniş olurdu başa dönmemecesine"
*
* *
Asurluların yerle bir edeceği besbelli
Fenike ve yerle bir olacak Akbar'da
kocası ölmüş bir kadın ve babası ölmüş bir çocukla ne yapabilir ki; henüz
kendine bir anlam verememişken?.. Bir anlam, yani bir ad. Hani "İsrail olsun senin adın" demişti ya Tanrı Yakup için; belki İlyas'a da verirdi
bir ad ve kutsardı onu da böylece.
Ama İlyas ne yapsın ki, vermiyor işte. Ne kadar ağlasa da, ne kadar yalvarsa
da...
– Tanrı, ufuktaki
palmiye ağaçlarını gösterip çölün ortasında susuzluktan öldürecek kadar
acımasız olabilir mi?
– Tanrı her
şeyi yapabilir...
*
* *
Yerle bir
olacağı besbelliydi, ama bırakıp gitti İlyas. Döndüğünde anlayacaktı neden
sürgün edildiğini. Döndüğünde görecekti, harabe bir şehir, ölüm kokuyor dört
bir yanı. Yıkıklar altında bir kadın. Sevdiği kadın. Merhametli kadın. Şefkatli
kadın. Geride kalmış bir çocuk, adı Elyasa; hem yetim, hem öksüz...
İlyas, isyankâr İlyas, küfrü yüreğinde biriktiren İlyas...
"ben
kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için
hep
fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde
canı
sıkkın kızların yüzlerinden
döşünden
ahı kalmış delikanlıların
dünyaya
habire pörtleyeceğim
evlerin
olanca tınısı dindiği zaman
kısıldığı
zaman bütün şarkıların kanatları
fokurtum
dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından"
* * *
Şimdi anladı İlyas, Akbar yerle bir
olduğunda anladı. Sevdiği kadın öldüğünde anladı. Elyasa yetim kaldığında
anladı: Onun işi vaaz vermek değil, inşa
etmekti. Elyasa'nın şehrini...
Herkesin ümidini kesip cesetlerin içinde,
harabelerin gölgesinde yaşadığı bir şehirde tek başına çabaladı. Boş bir
çabanın içinde olduğu söylendi kendisine. Ölülerin içinden başını kaldırıp baktığında, yıkılmamış
tek bir duvarı kalmamış şehir dört kitap hükmünde vahiy oldu göründü gözüne:
İnşa et!
Dua dedi. Oturmayın, kalkın ve dua edin...
– Her
biriniz bundan böyle kendinize yeni bir ad vereceksiniz. Bu, her
birinizin ne adına savaşmayı düşündüğünüzü simgeleyecek kutsal bir ad
olacak. Ben kendime Kurtuluş adını seçtim.
Hep öyle olmuştur
ya, önce bir kadın anladı İlyas'ın duadan kastını. Usulca
doğruldu ve,
– Benim adım Kavuşma,
dedi.
– Benim adım Bilgelik,
dedi yaşlı adam doğrulmaya çalışırken.
Ve İlyas'ın
sevgide paha biçemediği, İlyas'ın oğlu olmayan biricik çocuğu, yetim Elyasa'nın
gözleri ışıldadı:
– Benim adım Alfabe.
*
* *
İlyas, anladı "soru
sormak nereye sürüklermiş insanı". İlyas sevmenin ne olduğunu anladı.
Öğrendi sonunda yakarmanın ne olduğunu. Öğretti de, hem de ümidi tamamen
tükenmiş yüreklere: Kalkın ve inşa edin.
Beşinci Dağ'ı
tam aşacakken Cibril elinde ateşten kılıcıyla "dön ve öğren" demişti
ya, İlyas sonunda anladı:
"İnsanın
bilmesi gerekir (...) Yoksa, doğru yola Tanrı tarafından döndürülme
tehlikesiyle karşı karşıya kalırsın..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder