Usta, öteki
yaratmada çok iyi bir ustadır. Daha önceki bir yazıyı Lost adlı diziden mülhem yazmış idim. Bu yazının dizisi Fringe. Lost kadar sıkı bir öteki vurgusu olmasa da fena sayılmaz. Ayrıca 'Kuantum Fiziği'nin tartışıldığı bir dizidir. Zaten J.J.Abrams'ın el attığı her dizi bir harikadır...
Fringe'de başlarda
her bölümde farklı bir konu işleniyormuş ve her ayrı konuya ilişkin sorun
çözülmeye çalışılıyormuş gibi görünse de arka planda işleyen ve sürekliliği
olan bir plan vardır. Her bir parçanın arka planda yürüyen asıl plana ait bir
parça olduğu zamanla daha da belli olur, ama asıl planın ne olduğu pek
karmaşıktır. Biyo-terörist grupların yol açtığı akıl almaz olaylar vardır; ama
kimin terörist, kimin dünyayı iyileştirmeye
çalışan insanlar olduğu meselesi
karışıktır. Başka bir evrenin, ama tamamen yaşadığımız dünyaya paralel (alternatif)
bir evrenin varlığının bilinmesi ise olayı tamamen karmaşık hale getirir. Her
suç işlendiğinde gene en olağan suçlu ötekidir.
Dünyaya ait gerçeklikle, paralel evrendeki gerçeklik arasında büyük bir gerilim
vardır ve bu gerilim iki evrenden birinin yok olmasına yol açacak bir savaşın habercisidir.
“Bizim” simetriğimizi ifade etse de onlar ötekidir
ve her zamanki gibi öteki sevgisizdir,
saygısızdır ve üstelik ahlaksızdır.
Bu evrendeki bizimkiler
paralel evrendeki benzerlerinin
kötü, ahlaksız ve terörist ötekiler
olduğuna emindir. Ne var ki öteki evrene gidip geldikçe onların da aynı şeyi
düşündüğünü görecek ve iki evrene de düşman olabilecek bir ortak düşman
arayacaklardır. Ortak düşman? Ortak düşman aslında kendileridir; üstelik tam da
sorunu çözmeye çalışanların kendileri. Hem de Tanrı olmaya pek meraklı
birileri. Tanrı gibi yaratıcı, düzen koyucu, ıslah edici, yaptığım yaptıkçı,
dediğim dedikçi...
* * *
Bizim usta ötekilere
yeni ötekiler ekledi. Daha doğrusu ötekini yeniden tanımladı. Çünkü
kavgadan besleniyor ve bu kavganın onu “asıl plana” bir adım daha
yaklaştırmasını umuyor…
Pek bir muhafazakâr, pek bir demokrat olmasının
sadece birilerinin üstüne yapıştırmaya çalıştığı bir resim olduğunu, ustanın da
bu resimle poz vermeye çalıştığını biliyorduk. Ve bu uyduruk muhafazakâr
demokrat terkibinin o günden bugüne ustanın üstünde nasıl da “ucube” durduğunu
tecrübe etmiş bulunuyoruz. Evet, muhafazakâr
demokrat bir uyduruk terkip idi; ustanın bunun ne demek olduğunu bildiğini
zannetmediğim. Zaten çıkıp bunun felsefi temellerini anlattığını, savunduğunu
görmedik. Hep birileri onun adına yazdı, çizdi, konuştu…
Belki 2007’ye kadar hissettirmedi, ama en azından
son 6-7 yıldır Muhafazakârlığın hangi halinin kendi eliyle yarattığı ötekine
küfretmek olduğunu tecrübe ettik… Demokrasinin hangi halinin gaza karşılık
geldiğini, hem de canımızı vererek, gözümüzü kaybederek tecrübe ettik…
* * *
Usta, milleti otuzaltıya bölüp her birini birine
öteki kıldığında kendisini nereye konuşlandırdı dersiniz? İşte orası
hayli ilginç. “Benim milletim”i yaratmak için önce “siz bir millet değilsiniz,
bölük pörçüksünüz, etrafımda birleşin” mesajı verdi. Nuh’tan çaldığı imgeyle benim
milletim oluşuverdi birden bire. “Olamaz böyle bir şey” tavrı geliştiren
herkes milletimin düşmanı oldu.
Hüküm kesin: Yüzde elli öteki, yüzde elli
benim milletim. Ne olacak ötekinin hali? Ötekinin canı
cehenneme. Muhafaza edilecekse, milletimin
değerleri muhafaza edilecek. Nasıl değerlerdir milletimin değerleri? Çıktığı canlı yayında, okuduğu ikinci bir
yazar sayamayan Usta va’z edecek; adım adım, yavaş yavaş…
Demokrasi gelecekse milletim için gelecek yahu? Öteki
de kimmiş? Öteki, gâh ekmek karnesiyle milletimi aç bırakmış cumhuriyetçilerdir. Gâh ayaklar altına
alınası milliyetçilerdir. Toplasan yüzde ellidir, ama her şeyden önce
marjinaldir. Çaldığı tencereyle
tavayla milletime huzur vermeyen ispiyonlanası çapulcudur.
Kafasına nişan alınasıca vandaldır. Milletimin değerlerine küfreden
beyni felçlidir. Parkta sidiği kokan, camide ayakkabılı gezen, sokakta
başörtülü döven, hülasa milletime her türlü kötülüğü yapan kemirgendir. Milletim
değildir yani, ötekidir…
* * *
Hep söyleniyor ya “yaratılanı seviyoruz
yaratandan ötürü” diye, bunu çok anlamlı bulanlardan değilim. Daha doğrusu Yunus'un
felsefesinde anlamlı bir bütünlük oluşturuyor da, bazı ağızlarda fazlasıyla
anlam yitiriyor, fazlasıyla sakil kalıyor. Çünkü bunu diline dolamış ustaların
herkesi sevmediğini biliyoruz, bire bir tecrübe ediyoruz. Hatta bazen ölerek
tecrübe ediyoruz… Şahsım adına insan olmaktan kaynaklı, sadece insani
değerlerden ve kişisel özelliklerden dolayı sevilmeyi de isterim. Yaratanı
bahane ederek milletimin çoğu zaman acımasız ve ahlaksız değerlerini ötekine
dayatmanın felsefesi haline geldiğinde hiç de çekilecek bir laf değil doğrusu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder