9 Temmuz 2013 Salı

HEM İSLAMCI HEM DEMOKRAT İKTİDAR OLUR MU?



Tam "laikliğin olmadığı demokrasinin tadı mı olurmuş" diyorduk ki AKP'nin yazar çizer takımı yeni bir tartışma yaratmak üzere. Adı da pek bir tahrik edici: Sekülerizmle demokrasi bir arada yürür mü? Anlaşılan, tersine bir inşa peşinde olacaklar…

Erken kalkanın darbe yaptığı bir durumdan erken kalkanın gündem belirlediği, kavram tartışması yarattığı ve tanımlar yaptığı bir döneme girdik.

İslamcılar, laikliği "dini pratiklerimizi kısıtlıyor" şeklinde özetlenebilecek bir anlayışla ele aldıklarında ve devletin önceki uygulamalarına baktığımızda bu endişelerin pek de yersiz olmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu, ne laikliğin ne de demokrasinin tanımlarını da sınırlarını da belirlemez. Laiklik meselesini geçip, demokrasiyle ilgili kafamı kurcalayan birkaç soru sormak istiyorum...

Demokratik yöntemlerle iktidar olmuş bir parti, devleti yönetme yetkisine haiz olur, eyvallah; peki devlet bir dini anlayışı ve onun pratiklerini vatandaşlarına önerebilir mi? Önerinin ötesinde "bunun dışında inanışlar ve yaşam biçimleri ahlaksızlıktır" diyebilir mi? Ahlakla, kendi dini inanış ve onun pratiğini eşitlemeye çalışmak devletin demokratik vazifelerinden biri midir? Bireysel hak ve özgürlükleri teminat altına alınca mı demokrasi olur, yoksa bireysel hak ve özgürlükler iktidar tarafından tanımlanınca mı? Demokrasi, sandık yoluyla iktidar olmuş bir oluşumun ahlak vaz edebilmesi midir? Vatandaşlık, etnik, dini ve mezhepsel farklılıklara göre tanımlanabilir mi? Devlet adamlarının etnik ve dini grupları zikretmesi onların "vatandaşlık" dışında özellikleriyle tanımlandığını mı gösterir, o ülkede demokrasi olduğunu mu? En önemli sorunlardan biri şu: Demokratik bir ülkede, mesela İslamcılar seçim kazandıktan sonra halâ İslamcılık yapabilir mi?

İşte demokrasi ile dikta rejimleri arasında fark bu sorulara vereceğiniz cevaplarda saklıdır. Özellikle son soru, güncel sorunlarımız açısından çok önemlidir. Halâ İslamcılık yapabilen bir iktidar nasıl olur da demokrat kalabilir, bu günümüzün en önemli sorunudur; hem Mısır, hem Türkiye ölçeğinde…

Şahsım adına, Şakir Kocabaş'dan mülhem şunları söylemek isterim: Satranç taşları ile dama oynayabilirsiniz. Ama bilmelisiniz ki artık ne şah şahtır, ne fil fildir, ne de piyon piyondur...

2 yorum:

  1. Müthiş bir yazı…
    Özelikle soruları siyaset felsefesinin temel kitaplarına koymak lazım!
    Fakat takdir edersiniz ki felsefi bilgiyle, bilimsel bilgiyle işi olmayan kesimlerce anlaşılması zor…
    Bu vesileyle Ziya Paşa’nın mısraları aklıma geldi:
    “Kıl san’at-ı üstadı tahayyürle temaşa
    Dem ruma eğer ârif isen çûn ü çirâdan
    ***
    İdrâk-i meâli bu küçük akla gerekmez
    Zira bu terazu o kadar sıkleti çekmez…”

    Yani, “demokrasi”, “ahlak” vs… büyük meselelerdir…Büyük meseleleri, aklını kullanamayanlar veya küçük akıl sahipleri (muhteremler) anlayamazlar!… Ziya Paşa’nın da dediği gibi “bu terazi o kadar ağırlığı çekmez”…

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil