Tam
"laikliğin olmadığı demokrasinin tadı mı olurmuş" diyorduk ki AKP'nin
yazar çizer takımı yeni bir tartışma yaratmak üzere. Adı da pek bir tahrik
edici: Sekülerizmle demokrasi bir arada yürür mü? Anlaşılan, tersine bir inşa peşinde
olacaklar…
Erken
kalkanın darbe yaptığı bir durumdan erken kalkanın gündem belirlediği, kavram
tartışması yarattığı ve tanımlar yaptığı bir döneme girdik.
İslamcılar,
laikliği "dini pratiklerimizi kısıtlıyor" şeklinde özetlenebilecek
bir anlayışla ele aldıklarında ve devletin önceki uygulamalarına baktığımızda
bu endişelerin pek de yersiz olmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu, ne laikliğin
ne de demokrasinin tanımlarını da sınırlarını da belirlemez. Laiklik meselesini geçip, demokrasiyle ilgili kafamı kurcalayan birkaç soru sormak istiyorum...
Demokratik
yöntemlerle iktidar olmuş bir parti, devleti yönetme yetkisine haiz olur, eyvallah; peki
devlet bir dini anlayışı ve onun pratiklerini vatandaşlarına önerebilir mi?
Önerinin ötesinde "bunun dışında inanışlar ve yaşam biçimleri
ahlaksızlıktır" diyebilir mi? Ahlakla, kendi dini inanış ve onun pratiğini
eşitlemeye çalışmak devletin demokratik vazifelerinden biri midir? Bireysel hak
ve özgürlükleri teminat altına alınca mı demokrasi olur, yoksa bireysel hak ve
özgürlükler iktidar tarafından tanımlanınca mı? Demokrasi, sandık yoluyla
iktidar olmuş bir oluşumun ahlak vaz edebilmesi midir? Vatandaşlık, etnik, dini
ve mezhepsel farklılıklara göre tanımlanabilir mi? Devlet adamlarının etnik ve
dini grupları zikretmesi onların "vatandaşlık" dışında özellikleriyle
tanımlandığını mı gösterir, o ülkede demokrasi olduğunu mu? En önemli
sorunlardan biri şu: Demokratik bir ülkede, mesela İslamcılar seçim kazandıktan
sonra halâ İslamcılık yapabilir mi?
İşte
demokrasi ile dikta rejimleri arasında fark bu sorulara vereceğiniz cevaplarda
saklıdır. Özellikle son soru, güncel sorunlarımız açısından çok önemlidir. Halâ
İslamcılık yapabilen bir iktidar nasıl olur da demokrat kalabilir, bu günümüzün
en önemli sorunudur; hem Mısır, hem Türkiye ölçeğinde…
Şahsım
adına, Şakir Kocabaş'dan mülhem şunları söylemek isterim: Satranç taşları ile
dama oynayabilirsiniz. Ama bilmelisiniz ki artık ne şah şahtır, ne fil fildir,
ne de piyon piyondur...
Müthiş bir yazı…
YanıtlaSilÖzelikle soruları siyaset felsefesinin temel kitaplarına koymak lazım!
Fakat takdir edersiniz ki felsefi bilgiyle, bilimsel bilgiyle işi olmayan kesimlerce anlaşılması zor…
Bu vesileyle Ziya Paşa’nın mısraları aklıma geldi:
“Kıl san’at-ı üstadı tahayyürle temaşa
Dem ruma eğer ârif isen çûn ü çirâdan
***
İdrâk-i meâli bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazu o kadar sıkleti çekmez…”
Yani, “demokrasi”, “ahlak” vs… büyük meselelerdir…Büyük meseleleri, aklını kullanamayanlar veya küçük akıl sahipleri (muhteremler) anlayamazlar!… Ziya Paşa’nın da dediği gibi “bu terazi o kadar ağırlığı çekmez”…
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil