[Haziran 2012'de yazıldı]
Lost adlı diziyi
macera gözüyle seyredenlerin çıkarımlarını bilmem, ama şahsen
–sadece o olmasa da– "öteki" ve "ötekileşme" üzerine en iyi anlatımlardan biri olduğunu düşündüm hep. İzleyenler hatırlayacaktır, Lost'ta "others" hiç bitmez. Başta, uçaktan adaya düşen herkes birbirine yabancı iken ortak kader onları "biz" yapmış, karşılaştıkları diğer insanları görmeden, dinlemeden, tanımadan "diğerleri" arasına sokmuştur. Anlatılan, bugün herkesin konuştuğu "ötekileştirme"den başka birşey değildir. Herkes ve herşey ötekidir. Öyle ki, seyirci de Ada'da yaşayan ve Ada'nın gerçek sahipleri sayılacak insanlara öteki gözüyle bakmaktadır. Seyirci ilk onları tanıdığından, içlerinde birçok "kötü insan" olmasına rağmen uçak kazazedelerini "biz" görürken, üstündeki yerlilerle birlikte bir bütün olarak öteki olan Ada'dan ürkmektedir. Tanımadıkları herkes o kadar ötekidir ki uçağın kuyruk kısmıyla baş kısmında birbirini tanımayanlar da birbirine öteki muamelesi yapar. Hatta gerçek ötekilerin bunlara yapmadığı işkenceler ve cinayetleri kendi aralarında işlerler. Ada'da tek başına yaşayan kadın için ise, zaten bütün dünya ötekidir. Birbirlerine zulmettiklerinde olağan şüpheli bellidir: Ötekiler... Kimdir öteki? Vahşidir, sessiz ve sinsidir, acımasızdır, sebepsiz yere öldürebilir: öteki düşmandır!.. Peki böyle düşünmemize sebep nedir?
–sadece o olmasa da– "öteki" ve "ötekileşme" üzerine en iyi anlatımlardan biri olduğunu düşündüm hep. İzleyenler hatırlayacaktır, Lost'ta "others" hiç bitmez. Başta, uçaktan adaya düşen herkes birbirine yabancı iken ortak kader onları "biz" yapmış, karşılaştıkları diğer insanları görmeden, dinlemeden, tanımadan "diğerleri" arasına sokmuştur. Anlatılan, bugün herkesin konuştuğu "ötekileştirme"den başka birşey değildir. Herkes ve herşey ötekidir. Öyle ki, seyirci de Ada'da yaşayan ve Ada'nın gerçek sahipleri sayılacak insanlara öteki gözüyle bakmaktadır. Seyirci ilk onları tanıdığından, içlerinde birçok "kötü insan" olmasına rağmen uçak kazazedelerini "biz" görürken, üstündeki yerlilerle birlikte bir bütün olarak öteki olan Ada'dan ürkmektedir. Tanımadıkları herkes o kadar ötekidir ki uçağın kuyruk kısmıyla baş kısmında birbirini tanımayanlar da birbirine öteki muamelesi yapar. Hatta gerçek ötekilerin bunlara yapmadığı işkenceler ve cinayetleri kendi aralarında işlerler. Ada'da tek başına yaşayan kadın için ise, zaten bütün dünya ötekidir. Birbirlerine zulmettiklerinde olağan şüpheli bellidir: Ötekiler... Kimdir öteki? Vahşidir, sessiz ve sinsidir, acımasızdır, sebepsiz yere öldürebilir: öteki düşmandır!.. Peki böyle düşünmemize sebep nedir?
Bu
bizimkiler ötekileri nihayet tanımaya ve anlamaya başladıklarında başka ötekiler çıkacaktır. Başka ötekiler
çıkınca önceki biz ve önceki ötekiler dost ve birlik bile
olacaklardır. Sonra başka ötekiler
çıkacaktır. Sonra kendi aralarındaki ötekilikler.
Kendine öteki olanlar kendileriyle
yüzleştiğinde bile hep bir öteki
üretecektir. Öyle ki, ötekilik hali
hiç bitmeyecektir...
* * *
Lost'un senaristleri
bizim ötekileştirme üstadımızdan ders
almış olsalardı, sanatsal anlatımlardan anladığı lise yıllarındaki piyeslerde
donmuş kalmış bizimkinin de takdirini
alacak harikalar yaratabilirlerdi.
Başbakanın
öteki üretme maharetine yetişecek
babayiğit var mı? Üstadımız, önce milleti otuzaltı etnik gruba ayırmakla
başladı. Gerisinin gelişi kolaydı zaten. Bütünü parçalayıp otuzaltı biz ve otuzaltının permütasyonları kadar
öteki yapıverdi. Kendisinin bunu
"bilmek"te olduğunu zannetmiyorum. Ama kim akıl verdiyse
"Yörük" ve "Türkmen" diye iki etnik unsur elementi
uydurduklarını da biliyorum. (Sahi daha kimleri etnik unsur sayarak otuzaltı'ya
tamamlıyorlar, fikri olan var mı?). Lazlar, Çerkezler ve diğerleri (öteki ötekiler,
others'ın others'ı) AKP'ye oy verdiği sürece (vermeyenler etnik kökenine
bakılmaksızın zaten her türlü öteki),
Başbakanın onlarla bir sorunu yok; şimdilik!
"Alevi"nin
baş ötekilerden birisi olduğu
kesin... AKP'ye oy vermeyen "Kürt"ün hakeza; verenlerin öteki olması, an meselesi... Liderin
ağzından çıkanın ahlak olduğu ve yasaya dönüştürüldüğü bir sisteme değil de
laik hukuk devletine inananlar zaten kökten-öteki...
AKP'ye karşı mücadele veren siyasi partiler, yani muhalefet, doğası gereği öteki... Kadınlar rahimleri olduğu için
Tanrı vergisi öteki, ama Başbakanın
sözünü tuttukları sürece yüzlerine vurulacak, suratlarına çarpılacak bir ötekilik değil... Üniversiteli gençler
yumurtaları Bakanlara atarak saygısızlık ettiklerinden kadın mı kız mı
olduklarına bakılmaksızın öteki...
HES eylemcileri ölmüşlüğüne ölmemişliğine aldırmaksızın öteki... Üretim ve istihdam sağlayan fabrikaların özellikle
yabancılara satışına karşı çıkanlar paranın dinine imanına bakılmaksızın öteki... İşçilerin-emekçilerin greve
gitmesi gerekmez, "efendimiz"in onca lütfundan sonra greve gitmek
istemeleri bile yeter: öteki... Toplu
sözleşme hakkı verdik, daha ne zammı istiyorlar mantığına hayran olmayan memur
zırcahil öteki... Amacı kârını
maksimize etmek olan kapitalist istihdam sorununa yardım etmediği için öteki... Sosyalist küresel gerçekleri
anlamadığı, ayak uydurmadığı için öteki...
Hem "Müslüman" olup, hem Hükümeti eleştirirsen
"Ergenekon"cu öteki... Muhalif
sayılabilecek kitap bombadan daha tesirli olduğundan hem kitap, hem yazan kişi öteki... Öğretmenler az çalışıp çok
tatil yaptıkları için öteki...
Sanatçı hem ahlak bozucu hem de ucube yapıcı olarak öteki... Kininin bekçisi çocuk istemeyen ebeveyn öteki... Şehit olmayan asker yan gelip
yattığı için öteki... Anasını almış
gitmiş çiftçi on yıllardır öteki... Canım ülkemde saymakla bitmez öteki...
* * *
Seyrani
ne güzel demiş:
Medrese kaçkını
softa bozgunu
Selam vermek
için insan beğenmez
Âleme ta'n eder
yanına varsan
Seni de yanıltır
mes'ele sorsan
Bir cim bile
çıkmaz karnını yarsan
Gelir meclise de
erkân beğenmez
Yaklaşık
iki yüzyıl önce demiş...
* * *
Bu
kadar öteki varken memleketimdeki her
iki kişiden biri bayılıyor Başbakana. Bu nasıl oluyor? Bilim adamları çözdüğünde
haberimiz olur elbet.
"Benim
milletim istiyor yahu!" Kimdir bu millet anlayan var mı?
Otuzaltıya
böldüğü milletinin bir adı bile yok. Ama "men de isterem" tadında
herşeyi istiyor o adı olmayan millet...
Fırça yememiş, azar
işitmemiş, en azından ucu kendisine dokunmamış bir fert bile kalmamışken
memlekette, başka bir açıklama bulamadığından "Sorun biraz da Stocholm
Sendromu" dersen bütün ötekiler
bir araya gelip seni öyle bir benzetir ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder