Türk solunun ve de Türk siyasi İslamcılığının
—aslında Türk değil Türkiyeli dememi isterler sanırım— acıklı durumu aidiyet
meselesindeki tutumundadır. İkisi de çoğu zaman hem ırkçılığa hem
milliyetçiliğe karşı olduğunu söyleyerek zaman üstü değerler ürettiği
iddiasındadır ve kendilerini ait hissettikleri bir "millet" ve
"devlet" kavramı yoktur. İkisi de bir ümmet peşindedir. İçinde
yaşadıkları toplumun, konuştukları dilin ve haliyle kültürün ve genel olarak
insanın bizatihi kendisine değil hayali birlikteliğine bağlıdırlar.
Kendi ütopyalarına da aykırıdır, ama nedense
ikisi de postmodern gevezeliklerin süslü cümlelerine takılıp gitmeyi pek sever.
Oysa postmodernizm parçalanmayı savunur, hem de sıkı sıkı savunur. Postmodern
insan, ister bilgisel ister toplumsal olsun her türlü bütünleşmeyi hor görür,
hatta aşağılar. Onlara "millet" olalım dersen, aşiretindeki en ufak
ayrıntının bile kutsallığını dayar önüne... Bu aralar yaşadığımız da yapı-çözümdür
bir bakıma. Mesela Başbakan 36 etnik unsur sayarken bilmez neyi niye
söylediğini, ama danışmanları uzun süredir bu kaynaklardan besleniyor ve ne
anlama geldiğini çok iyi biliyorlar...
Bütün
kültürler kendi içinden bakınca iyidir, saygı duyulması gerekir.
Bütün
kültürlerin kendi içinde oluşturdukları ahlak anlayışına saygı duymak gerekir,
evrensel bir ahlak anlayışı mümkün değildir.
Nesnel
bilgi mümkün değildir. “Aydınlanma”nın ortaya koyduğu değerler dışlayıcıdır,
“öteki”ni hiçe saymaktır.
Parçalaya parçalaya herkesi başka birine
"öteki" yapmanın adıyken, bir de herkesin sahip olduğu her kültürü
kutsal kıldın mı illa ki birileri birilerinin kutsalına küfredecek ve savaş
kaçınılmaz olacaktır. Bunun böyle olduğunu, eleştirdikleri modernizm
tecrübesinde görmüşlerdi oysa. Modernizmin, tersine işletilen adıdır postmodernizm.
Siyasal olarak aşiretler çağına dönüştür bir bakıma... Postmodernistlerin her şey oluru, süslü ve çok güzel bir
fahişedir, akıl çelmeye muktedir...
Kültür dediğiniz başı sonu belli olmayan hayali
bir kavram değil ki. Ben kendi adıma önüme gelen her kültüre içinden bakıp
kutsal saymıyorum; aksine peşin peşin küfretmek istiyorum bazı kültürlerin yol
açtığı uygulamalara: Mesela, onbir yaşında kız çocuğunu sebebi ne olursa olsun
evlendirmek şerefsizliktir. Şerefsizliktir, çünkü akil baliğ olmamış bir masuma
herşeyin ötesinde "mal" muamelesi yapmak şerefsizliktir... Mesela,
eşinden ayrılmak istiyor diye kadınların kafasına sıkmak namussuzluktur.
Namussuzluktur, çünkü insanları ne yaşıyorsa yaşasın, sevmediği ve istemediği
bir yaşama zorlamak namussuzluktur... Mesela, çocuklara veya farketmez
erişkinlere, tecavüz edenlerin elini kolunu sallayarak gezebildiği bir kültür
hayvanidir. Hayvanidir, çünkü insanoğlu hukuk üretebilen bir varlıktır...
Mesela sokak ortasında yapılan bir işkenceyi veya cinayeti seyrederken, öpüşen
bir çifte edepsizlik ediyorlar gerekçesiyle müdahale etmek ahlaksızlıktır. Ahlaksızlıktır,
çünkü insanoğlu din, dil, cinsiyet, renk farkı gözetmeksizin, her mekânda
anlamlı olabilecek ahlak felsefesi üretebilecek bir varlıktır.
Kültür, savunulabilir ahlak felsefesi
içermeyen, savunulabilir temeli olmayan bir yaşam haline geldiğinde neden saygı duyulacak bir
şey olsun ki?..
* * *
Parçalardan bütün oluşturamamak beceriksizlik
sayılabilir. Ama sosyal ve siyasal anlamda bütünden parçalar yaratmak
hainliktir. Kendini, içinde yaşadığı millete ait hissetmemek de zihinsel
fahişelik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder