5 Temmuz 2013 Cuma

KİM KORKAR HAİN AÇILIMDAN


BDP Genel Merkezi, adını AKP Hükümetiyle birlikte kararlaştırdıkları "çözüm süreci" denilen çözülme sürecinin ikinci aşamasını açıkladı. Üçüncü aşamanın neler içerdiği de bilinmeyen şeyler değil. Hükümetin ısrarla milletten sakladığını ancak BDP/PKK haberleriyle öğrenebiliyoruz.

BDP, bir açıklama yaptı. “Demokratik çözüm hamlesi” ile hükümetin yerine getirmesinin beklendiği ana talebin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olduğunun belirtildiği açıklamada, şunlar kaydedildi: “Ana talep bu iken, 2. aşamada yerine getirilmesini talep ettiğimiz ve bunun için çalışacağımız, iktidara ‘hükümet adım at’ diyeceğimiz diğer başlıklar şöyle: Başta hasta tutsaklar olmak üzere tüm tutsaklar serbest bırakılsın. Karakol, baraj ve HES yapımları kesin olarak durdurulsun. Ekoloji tahribatı ve katliamı son bulsun. Askeri yığınak hali son bulsun. Asker, polis, akrep, TOMA, panzer halkın içinden kışlalara ve karakollara çekilsin. Anadilde eğitim başlatılsın, anadilin kullanılması önündeki tüm engeller kaldırılsın. TMK ve antidemokratik yasalar kaldırılsın. Koruculuk kaldırılsın. Seçim barajı düşürülsün. Kadına karşı şiddete dönük gerekli tedbirler alınsın ve failler cezalandırılsın.” Ayrıntısını medyada aramayın, zor bulursunuz. Özgür Gündem gazetesinin sitesinde var.

Dertleri ne BDP/PKK'nın, neden 1 aylık kesintisiz eylem kararı aldılar? İşte Hükümetin en çok da medya marifetiyle gizlemeye çalıştığı gerçek: Hükümet PKK'ya birçok söz verdi. Lakin verdiği sözleri tutmuyor, yan çiziyor, "seçime kadar müsaade" istiyor. Bayrak vurgusu, milliyetçi görünme çabası PKK'ya verdiği sözleri daha rahat yerine getirmek için diyorsak, ironi zannetmeyin bunu... PKK ise verilen sözlerin hemen tutulmasını istiyor. Haklılar tabii. Ya Hükümet seçimden sonra iyice çamura yatarsa? Ya da kendileri açısından daha korkuncu ya Hükümet bir daha Hükümet olamazsa?.. PKK'nı sıkıntısı büyük, Hükümetin de. Ama ne olursa olsun Hükümetin umurunda olmayan Kerkük ve Doğu Türkistan Türkleri var; bu ayrı bir yazı konusu...

Apo'nun "Gezi'de egemenliği ulusalcılara kaptırmayın" sözü havada kaldı. Sırrı Süreyya kendi örgütünü Gezi'ye destek vermemekle eleştirdi. Ardından Sırrı Sakık, Gezi'nin darbecilerin işi olduğunu, AKP'yi sandıkta yenmek gerektiğini söyleyerek "aman bu süreç bitmeden Hükümete birşey olmasın" derdine girdi.

Gezici bazı arkadaşların kafası karışmış durumda; acaba Güneydoğuda olup bitenler de Gezi gibi birşey mi diye. Lice'de atılan "TC KÜRDİSTAN'DAN DEFOL" sloganıyla Gezi dolayısıyla atılan sloganlar ve açılan pankartların aynı anlama geldiğini, aynı siyasi sonuçlar doğurması gerektiğini söylüyorsanız sizin için yapılacak birşey yok. Hükümetin karanfil uzatana uyguladığı güçle, onbinlerce hektara ekilen ve devletin seyirci kaldığı "ot" tarlalarını aynı görüyorsanız yapılacak birşey yok.

Olayı uzatmayıp tek cümleyle geçmem gerekiyordu, ama ne yaparsak yapalım AKP'yi siyasi bir parti gibi görmeyip neredeyse bir iman meselesine çeviren AKP sever arkadaşlarım bir türlü anlamak istemiyor. Sadece kafalarını kuma gömüp kuşçuluk oynamıyorlar, aynı zamanda kalplerini de gömüyorlar. O arkadaşlarıma diyorum ki: Sevgili arkadaşlarım; bir ülkenin siyasi hayatı sadece gün aşırı "inşallah, maşallah, hamdolsun" diyor diye birilerine emanet edilmez. Bu tür şeyler bir insanı daha Müslüman yapar mı yapmaz mı ayrı birşeydir. Ama madem ülke yönetmekten bahsediyoruz, bir insanın veya bir ekibin söyledikleri ve yaptıkları onu daha iyi bir devlet adamı yapar mı yapmaz mı ona bakınız lütfen. Bir ülkenin siyasi geleceği "Camiye ayakkabıyla girdiler... Bunlar zaten zina da yapıyorlar... Bunlar zaten içki de içiyorlar..." ve daha nice benzeri safsatalarla belirlenemez. Uyanın artık, bu tür şeyler siyasi ikbal inşasında kullanılıyorsa bilin ki asıl kullanılan sizsiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder