Pozitif bilimlerdeki gelişmelerin Kur’an’daki
bazı “bilinmez”leri ortaya koyduğu, Kur’an’daki “mucizeler”e açıklık getirdiği
düşüncesi bazılarının özel ilgi alanı olsa da hemen her İslamcı cemaatin sahip
olduğu bir düşünce. Bu yeni bir şey değildir, ama pek eski de sayılmaz.
Peki Müslümanların inandığı Allah, ayrı dönemin
Müslümanlarına ve daha da önemlisi İslam’ın evrensel olduğu iddia edildiğine
göre ayrı dönemlerdeki tüm insanlara ayrı bir muamele mi gösteriyor? Allah hem
aynı zaman aralığındaki hem de zaman farklarını gözeterek kulları arasında
ayrımcılık mı yapıyor? Oysa, Müslümanların inancında Allah “adaleti şaşmayan”
değil midir? Müslümanlara göre, Kur’an’ın zaman ve mekân farkı gözetmeksizin
evrensel bir inanç yapısı yok mudur? Değişmez iman esasları olduğu gibi,
değişmez kuralları, ‘yap’ ve ‘yapma’ları (ibadet) yok mudur?
Peki Müslümanlar hangi dönemin biliminin
Kur’an’daki mucizelere açıklık getirdiğini düşünüyorlar? Mesela Batlamyus?
Mesela Newton? (“Karanlıktayken doğa ve doğanın yasası; Newton olsun! dedi
Tanrı, herşey aydınlandı.” Alexander Pope’un bu dizeleri pek sevilmişti
zamanında). Mesela bilmem ne, ama söylemeleri gerekmez mi artık? Mesela
Muhammed Peygamberin zamanındaki bilim anlayışı neyse o mu? İnanıyorsanız
inanın, ama nedir bu bilim merakı ey Müslümanlar?..
İMAN VE BİLİM ELELE TUTUŞABİLİR Mİ?
İslam’ın bilimle zıt olduğu, aksi bir şey
olduğu falan değildir mesele, ama Tanrısal (İlahi) olduğuna inanılan metinlerin
hem Tanrısal olduğunu, hem de doğanın gerçeklerini anlatan metinler olduğunu
ıspatlayabilecek babayiğit bir bilim dalı yoktur. Zaten o yüzden “iman” diye
bir kavram vardır. Bilmek ayrı, iman etmek ayrı şeyler değil midir?..
Burada, bilim açısından Kur’an söz konusu
yapılmayacaktır. Ancak şu kadarı söylenmelidir ki, bilim açısından Kur’an
“gündem dışı”dır. Fizikal bilimlerden farklı yöntemlere sahip [olması gereken]
sosyal bilimlerin konusu olabilir belki; ama aklı başında hangi sosyal bilimci
Kur’an’ın “müspet ilim” açısından tetkikini yapar, onu bilemem.
ÖRNEK BİR KAFA KARIŞTIRICI: Maurice Bucaille
Türkiye ölçeğinde, Kur’an’ın asla bilime aykırı
bir şey söylemediği kompleksine kapılmış, Kur’an’ı bilimle açıklama çabasına
giren, kafa karışıklığının yaratılmasında etkili olan birçok isim saymak
mümkündür. Ancak burada Avrupalı (Fransız) bir Müslümanın, Türkiye’yi de
derinden etkileyen bir yazarın, Maurice Bucaille’in Müsbet İlim Yönünden
Tevrat, İnciller ve Kur’an adlı eseri üzerine birkaç şüphe/itiraz
dillendirebiliriz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı
kitap, çevirmenin “... Halbuki bugün Batı toplumlarının entelektüel kesimine
İslam ve Kur’an’ı bilimsel olarak takdim edebilecek kendi içlerinden
çıkan Müslüman yazarların eserlerine şiddetle ihtiyaç vardır.” sözleriyle
başlıyor. Sonra söz Bucaille’in:
“… Gaye, bu İslâmi inançların bir insan
eseriyle yayıldığını, dolayısıyla bu inançlarla, Allah’ın (Hıristiyanların
anladıkları manada) hiçbir ilgisi olmayacağı şeklindeki yanlış bir kanıyı
zihinlerde devam ettirmek olmuştu. Çağdaş bilginlerimizin çoğunu, İslâm’ın
felsefî, toplumsal ve siyasal yönü ilgilendiriyor; İslâm’ın asıl önemli
tarafı olan Kitab’ı, gerekli şekilde düşünülmüyor.” (Vurgular bana ait, İK).
Bucaille, söz konusu kitabında “üç semavi
din”in kutsal kitaplarını karşılaştırarak, bu kitapların bilim açısından bir
karşılaştırmasını yapar. Bucaille’in mantığına bakılırsa, modern bilim bunların
doğruluğunu ölçecek bir mihenk taşıdır.
Üstad, çok iddialı ‘dır’ yüklemli önermeler kurar:
“Saint Augustin’in Kitab-ı Mukaddes hakkında düşündüğü gibi, İslâm da
her zaman bilimsel olgular ile Kur’an’ın dedikleri arasında uygunluk olduğunu düşünmüştür.
İslâmiyetin İlahi kitabındaki bilgilerin modern çağda incelenmesiyle bu
kanaatin yerinde olduğu kesinleşmiş, dolayısıyla bu tutumu tekrar
gözden geçirmeye gerek kalmamıştır.” (Vurgular bana ait, İK).
“İslam da ... düşünmüştür.” Kimdir bu İslam? Ne
zaman düşünmüş, nerede düşünmüştür? Modern çağda incelenen ve kesinlik kazanan
kanaat nedir? Neden tekrar gözden geçirmeye gerek yoktur? Bu sorular Bucaille’in
cevaplamaya tenezzül etmediği sorulardır.
“... Bu bakımdan Kitab-ı Mukaddes’deki
haberlerin müsbet ilim ile karşılaştırılmaya elverişli olan sınırlı karakteri
ile Kur’an’ın işlediği bilimsel yanlı mevzuların bolluğu arasında hiçbir ortak
nisbet yoktur.”
İyi de, Müslümanlar Kur’an’ın anlamlılığını,
içindeki bilimsel yanlı mevzuların bolluğu ile mi ölçüyor? Hem, “bilimsel yanlı
mevzu” ne demek ki? Yani Müslümanlar, ahiret inancı bilimsel olduğu için
mi “iman” ediyor?..
Bucaille’in mantığıyla; eğer bir inanç sistemi,
bir ahlâk öğretisi, Bucaille’in kullanımıyla “müsbet ilim” tarafından
desteklenmez, doğrulanmaz ise, o inanç sistemi anlamını yitirecektir; ki
anlaşılan Bucaille, Kitab-ı Mukaddes müspet ilme uygun değil diye Yahudi
olmamış –isterse Yahudilik bilimin ta kendisi olsun, sanki Yahudi bir anneden
doğmazsa Yahudi olabilirmiş gibi–, Kur’an, müspet ilme ilişkin “bol mevzu”
içerdiği için de Müslüman olmuş...
“… İslâm dininde ilim ile din hep ikiz kardeş
gibi telakki edildiği bilinince, bu duruma şaşmamak gerekir. İlim tahsil etmek,
İslâm’ın doğuşundan beri, dinî vecibeler arasında yer almıştır. Bu farizanın
yerine getirilmesi, İslâm medeniyetinin şanlı döneminde mucizemsi ilerlemeyi
sağlamıştır. Nitekim Batı dünyası Rönesanstan önce bu uygarlıktan beslenmiştir.
Kur’an’ın şimdiye kadar anlaşılmamış ya da yanlış yorumlanmış bazı
ayetlerinin, günümüzde fen bilimleri sayesinde gerçekleşen tefsirindeki
ilerlemeler, bilim ile kutsal kitaplar arasındaki bu karşılaştırmanın
doruğunu teşkil etmektedir.” (Vurgular bana ait, İK).
İşte, eyvah eyvah noktasına yaklaşıyoruz. Söyledikleri
resmen şu anlama geliyor: Peygamber Muhammed, kimi zaman anlamını bilmediği
ayetler de söyledi ve takipçileri de 1400 yıl boyunca bunların anlamından
mahrum kaldı. Ta ki fen bilimleri sayesinde bu ayetler anlam kazanana kadar. Bu
mantığa göre, demek ki bir peygamberi anlamak, o peygamberin anladıklarını
anlamayı gerektirmiyor. Ki peygamberin kendisi de anlamamış zaten. 1400 yıl
boyunca yaşayan belki de milyarlarca Müslüman, hatta Peygamberin kendisi körü
körüne inanmış, ta ki bilim aydınlatıp da bilimin yaşadığı çağın Müslümanlarına
torpil geçene kadar.
EY İMAN EDENLER İMAN EDİNİZ
Bu başlık, aynı zamanda bir ayet meâli.
Ey Müslümanlar, bilim ile inandığınız şeyler
tamamen ayrı kategorilerdir. Ne bilimin sizin inandığınız şeylere ihtiyacı
vardır, ne de sizin imanınızın bilime. İstediğiniz şeye “iman” etmekte
özgürsünüz, ama nedir bu bilim takıntınız? Bir yaranız mı var bu konuda?
Kur’an’a olan imanınız, her bilimsel paradigma
değişikliğinde revizyona mı sokuluyor? Denklemi dürüstçe kurun lütfen: Siz,
nasıl oldu da Allah’a inandınız? Allah tek tek size bilimsel kanıtlar sundu ve
bundan sonra “Muhammed Peygamberdir, onun söylediklerine inanın” mı dedi de
inandınız? Nedir yani Kur’an’da yazılanlar bilimsel olduğu ve bu da size
gösterildiği için mi inanıyorsunuz? Eğer böyleyse neden her “Peygamber”
dediğinizde salya sümük ağlıyorsunuz?
Şuna cevap verin: Peygamber, “Allah’a şirk
koşmayın, o tektir” dediğinde zamanının “müspet ilmi” hiçbir destek vermediği
halde “Muhammed diyorsa doğrudur” denklemini mümkün kılan düşüncenin adı değil
midir Müslümanlık? Eğer O’na inanıyorsanız neden tersine bir gayret
peşindesiniz?
Burada hayati soru şudur: Peygamberin
anlayamadığı, ama sizin “müspet ilim” sayesinde anlayabileceğiniz ayet olduğuna
inanıyor musunuz? Müspet ilim takıntınızın Peygamberi “ne dediğini bilmeyen,
anlamadığı garip işaretlere inanan ve inandıran” biri olarak resmettiğinin
farkında değil misiniz?
Kur’an’da, Türkiyeli (hâlâ yaşıyor olsaydı,
Türk dememi istemezdi herhalde) büyük büyük bir üstadın zannettiği gibi
Musa’nın asasıyla (bilmeyenler için not; asa, isyanla aynı kökten gelir)
Kızıldeniz’i yarmasının “petrol sondaj kuyuları”na; Yakub’un, oğlu Yusuf’un
kokusunu almasının telekomünikasyona; “içinde nur dolu kandil”in elektriğe
işaret ettiğine mi inanıyorsunuz? Bu yorumlar aynı zamanda bilimsel
gelişmelerin doğurduğu sonuçların “çok iyi” olduğuna inandığınızı gösterir ve
eğer böyle ise inandığınız Peygamber Muhammed konuya ilişkin ayetlerin
hiçbirini anlamadı sonucu çıkmaz mı? Yok, o da böyle yorumladı diyorsanız, bu yorumu
neden gizlediğini ve ümmetinin bu “iyi” kabul ettiğiniz yorumdan neden mahrum
bırakıldığını da açıklarsınız sanırım. İnsanlık için son derece kıymetli kabul
ettiğiniz bilimsel devrimlerin Kur’an’da mündemiç olduğunu iddia etmek
inandığınız Allah’ın adalet anlayışını şüpheli duruma düşürmez mi?..
Ey Müslümanlar; hem bilimsel, hem de besbelli
ki “iyi” kabul ettiğiniz bu hadiseleri anlattığını düşündüğünüz ayetleri böyle
yorumlarsanız, Peygamber de dahil size kadar gelmiş geçmiş bütün Müslümanların
bu ayetlerin anlamını anlamadığını söylemiş olursunuz ki, bu inancınız
açısından bir faciadır.
Dikkat edin, Muhammed
“dünya küreseldir, yerçekimi vardır” dediği için iman etmedi zamanının
insanları. İşin başı neydi? “Şirk koşmayın” idi… İman ediyorsanız, iman edin.
Utanmayın, korkmayın, iman zaten böyle bir şeydir. Bunun için “içinde nur dolu
kandil”den elektrik üretmenize gerek yok. Aksine, böyle olunca “iman”ınız
sorgulanıyor olacaktır.
Başka söze ne hacet
YanıtlaSil