30 Ocak 2014 Perşembe

ARŞİVİMDE GEZİNTİ

Yıl 2009, aylardan Aralık'tı. ‘Açılım’ görüşmelerinin yapıldığı Meclis oturumunda, Hükümet adına konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik, “bunları başka ülkelerden aldığınız emirlerle yapıyorsunuz” mealindeki iddialara cevap verirken, bütün Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini tenzih ederek “Böyle birşey olsa İran’la ilişkilerimiz bu seviyede olur mu?” demiş ve epey havalı bir üslupla kimseyi takmadıklarını ima etmişti.

Çelik’in Meclis’teki konuşmasından birgün sonra “yandaş-damat” gazetesi Sabah, neredeyse sayfanın yarısını kaplayacak biçimde bir haber yapmıştı. Niye öyle büyükten görmüştü; bilerek mi, yanlışlıkla mı bilmem. Haberin dokuz sütuna yayılmış başlığı şöyleydi: “Crowley: Türkiye’nin İran’la güçlü ilişki kurması faydalı”. Habere göre Türkiye’nin bölgede çok önemli bir rol oynadığını ifade eden ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowler aynı zamanda şöyle demişti: “Türkiye’nin sanırım (sanırım?) son dönemlerde İran ile ilişkilerini güçlendirme yönünde girişimleri oldu. Bunun faydalı olduğunu düşünüyoruz...”

NewYork Times, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2009 ABD gezisi (iki defa ertelendi) öncesi Türkiye ile çok ilgiliydi. Erdoğan’ın demokratik açılım konusunda muhalif görüşlere karşın güçlü liderlik gösterdiğini vurgulayan başyazıda, “Türk hükümeti, cesaretin ve sağduyunun bir göstergesi olarak Kürt AZINLIĞIN uzun süredir tanınmayan haklarını kabul eden bir plan açıkladı. (...) Türkiye'nin uzun zamandır daha demokrat bir ülke olması için ısrar eden Amerika ve diğer Batılı ülkeler, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı yaptıklarını kararlı bir şekilde sürdürmesi için cesaretlendirmeli. Daha da önemlisi Avrupa, demokrasiyi ve azınlık haklarına saygıyı güçlendirdiği takdirde Türkiye'nin AB üyesi olacağını sonunda açıkça ifade etmeli.” denmişti. (Biliyorsunuz ki “azınlık” hukuki manada gayrı müslimleri ifade eder. Türk Hükümeti bu tür ifadelere, yani “Kürt azınlık” denmesine tepki vermiyor ve sanırım vermeyecek de.)

Açılım muhabbetinde, Hükümet PKK’ya verdiği sözlerde ne zaman zikzak çizse, İmralı'da mukim PKK başı Öcalan uyarır, gerekirse tehditlerini savurur. Aşağıdaki sözünden bir hafta önce Türkiye’nin üniter yapısının önemli olduğunu söyleyen ve bağlılığını sunan Öcalan şunları söylemişti: “Buradan Erdoğan’a da sesleniyorum. Eğer doğru yöntem belirlenmezse, demokratik siyaset ve çözümün önü açılmazsa nasıl ki Enver Paşa ittihatçılığı Osmanlıyı parçaladıysa AKP’nin mevcut olan zihniyeti de Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalanmaya götürür, AKP de biter…”

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Evet, yeni Osmanlıyız...” demiş, birkaç gün sonra Financial Times gazetesi de Türkiye’ye tam sayfa ayırmıştı. FT'deki yazının başlığı “Osmanlı Misyonu” idi. Yazı, Ankara'nın yıllarca yüzünü Batı'ya çevirdikten sonra, bir zamanlar sultanlarınca yönetilen topraklarla yeniden bütünleştiğini yazıyordu. Ama bir riske de dikkat çekiyordu. Buna göre; “Türkiye’nin Müslüman dünyasında liderlik rolü üstlenmeye yönelik arayışı, Türkiye açısından kapasitesini zorlayıp 'boyunu aşma' riskini de beraberinde getirebilir”di.

BUGÜN
Başbakan sıkı bir heyetle İran'a gitti geldi. Ziyaretin heybesinde ticari anlaşmalar da vardı. Obama ABD'den ses verdi: “İran'a yaptırımı veto ederim.”


İsrail gazetesi Haaretz “Erdoğan, Suriye konusunda bozulan arayı onarmak için İran’da” başlığını attı ve “ABD'nin Türkiye ile İran arasındaki yumuşamanın Ortadoğu'da sağlanacak istikrar için önemli olduğuna inandığını” yazdı. İran dini lideri Hameney’in temsilci vekili Abdullah Hacı Sadeki ise, “Erdoğan’ın, Siyonist rejiminin ellerinde bir kuklaya dönüştüğü, ancak yakın zamanda rüyadan uyandığını” söyledi.


YİNE ARALIK 2009
Yazının başından beri kafası karışanlara, “ne demek isteniyor ki” diyenlere özeti 2009 Aralık’ında Jerusalem Post gazetesi yapmıştı: “Erdoğan her şeyi birden istiyor; bir yandan kendi oy tabanının amaçlarına yanıt vererek radikalleşirken bir yandan da Türkiye’nin bölgesel sorunlara çözüm getiren ılımlı bir batı ülkesi kimliğini korumak istiyor. Bu iki amacın birbiriyle çeliştiği açık.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder