5 Ağustos 2013 Pazartesi

İSTANBUL’DAN ADALET GELMİŞ ANKARA’DA BİR BAYRAM HAVASI

Ergenekon davasında kararlar açıklandı. Ülkemize buram buram demokrasi geldi. Tek Parti diktatörlüğüne alışmış bünyelerde aşırı bulantı, çarpıntı ve kusmaya yol açması muhtemel tatlı bir esintisi var. Bundan gayri hiçbir kimse ülkenin demokrasi aydınlığını karartamayacak. Demokrasi karşıtı ne kadar asker, bürokrat, siyasetçi, yazar, gazeteci varsa içeri tıktık. Tıkamadıklarımızı işinden kovdurttuk. Onlar sürüm sürüm sürünürken ülkemiz demokrasi zengini olacak. Çünkü ülkeye adalet geldi. Büyük büyük filozoflar ve iktisat düşünürleri “eğer bir ülkeye adalet gelirse, demokrasi ve refah kaçınılmaz olur” demektedir...


Başbakan'ın “Taraf olmayan bertaraf olur” diye kükremesinin üstünden üç yıl geçti. Yüzde onluk bir açıyla da dursa karşısında duranları bertaraf etti, ediyor, belli ki edecek. “Ergenekon ve Balyoz davalarıyla darbeci askerler bertaraf edildi” diye zekâ gösterisi yapmaya gerek yok. Gazeteciler, medya patronları, iş adamları, en önemlisi hukuk bertaraf edildi, ediliyor, edilecek...    
* * *
İlker Başbuğ tutuklandığında “terör örgütü kurmak ve yönetmek”le itham edildi. Adam, Genelkurmay Başkanlığı yapmıştı. Dünyanın en büyük ordularından biri kabul edilen Türk ordusunun başında iken, bir sabah kalktığımızda her tarafın tanklarla tutulduğunu gösterebilecekken bir eylemi olmamış, emekli olduktan sonra bu gerekçeyle tutuklanmıştı. Mahkeme, yönettiği örgütün hangi örgüt olduğunu olgu ve olaylarla belgeleyemedi. Ama olsundu; PKK'lı Şemdin Sakık'ın gizli tanıklığı, savcının ve hakimlerin hayalgücü yetmeli değil mi böyle davalar için?.. O süreçte Selahattin Demirtaş, bir general için “onbaşı” demiş, gazetelerde ve televizyonlarda günlerce eleştirilmişti. Birkaç gün sonra Demirtaş'ın söylediği yılın lafıydı bence: “Savcılar Genelkurmay Başkanına, yüzlerce generale terörist başı diyor kimsenin zoruna gitmiyor, ben onbaşı deyince mi zorunuza gidiyor?” Dağılın beyler, adam haklı...

İşte o teröristbaşı “Örgüt faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” suçundan müebbet hapse mahkûm oldu... Türk milleti, oğlunu davulla zurnayla gönderip emanet ettiği Silahlı Kuvvetlerin en tepesindeki insana teröristbaşı denmesine o gün hiç içerlemedi, laf etmedi. Bugün eder mi? Etmez. Diğer teröristbaşı, –afedersiniz, o Ergenekoncuların yakıştırmasıydı sahi–, düzeltiyorum, “sayın İmralı”, Başbakanın himmetiyle kocaman LCD televizyonunda takımının maçlarını izliyor. Ligler bittiğinden beri, canı sıkıldıkça “dışarıda daha faydalı olurum, bak valla” diye haberler uçuruyor. Neyse ki ligler başlayacak... Başbuğ? Başbuğ zaten yetmiş yaşına gelmiş, takımının maçlarını seyretmeyi bırakıp namaza niyaza başlasa iyi olur...
* * *
Adı, Mustafa Levent Göktaş. Emekli Albay. İngilizce, Arapça ve Rusça biliyor. Derin su dalgıçlığında üç dünya şampiyonluğu var. Beşyüz'e yakın çatışmaya girdi. Üç defa “Üstün Cesaret Madalyası” aldı. İşletme fakültesinde yüksek lisans yaptı. Hukuk fakültesi bitirdi. Emekli olduğunda avukatlık yapmaya başladı. Bir sabah bürosunda arkadaşlarıyla haberleri izlerken, bilmem kaçıncı Ergenekon dalgasının görüntüleri yayınlanıyordu. Arkadaşları “Abi sen ne diyorsun bu işlere? Çok abartılmıyor mu?” diye sorduklarında, “Bir şeyler var ki operasyon yapılıyor” diye cevapladı. Bu cevaptan yarım saat sonra ofisi basıldı. Ergenekon davasının en sıkı delillerinden kabul edilen bir DVD O'nun ofisinden çıktı. Anlaşıldı ki birçok kişiyi fişlemiş. Mesela Yargıtay üyelerini fişlemişti, ama gelin görün ki kendi eşi de o listenin içindeydi. Listeyi yapanlar işte bu kadar özensiz yapmıştı, ama o aziz denen Türk milletine yutturdular... Mesai arkadaşım bugün Göktaş’ın eşini aradığında ağlamaktan konuşamaz haldeydi. Tabii ki sevgili eşinin insanları fişlerken kendi ismini listenin başına yazmasına değil, eşinin 20 yıl 9 ay aldığı cezaya ağlıyordu.

* * *
Başbakan'ın Apo “hazret”leri, Ergenekon için “Siyasal İslamcılarla Kemalistlerin iktidar kavgasıdır. Sizler taraf olmayın” demişti. Birinci cümlesi, bulunduğu yerden bakınca fena bir okuma sayılmaz; ama ikincisi tam da pusuya yatmış bir çakal cümlesi.

Şimdi kafamda bazı sorunlar ve sorular var:

1. “Barış” sürecinin bilmem kaçıncı aşamasına göre; şehitlik doğuracak eylemde bulunmayan, yani Türk askerini veya polisini öldürmemiş PKK'lılar devlet kredisiyle iş sahibi olacak ve topluma kazandırılacak. Bu hukuk muhakemesine göre adam öldürmemiş PKK'lı, masum PKK'lıdır. (Herhalde PKK'lılara verilecek krediyi Başbakan ve Kabinenin diğer üyeleri babalarının cebinden vermeyecekler.)

2. Sadece örnek olsun diye söylüyorum, Mesela Levent Göktaş'a kaç operasyondan dolayı öldürdüğü kaç PKK'lı için 20 yıl 9 ay ceza verdiler? 500'ün üzerinde operasyon yapmış bir albay için az değil mi bu ceza? Mesela Erol Manisalı'nın kaç kişiyi öldürüp de 9 yıl 8 ay ceza aldığını gerekçeli kararda açıklayacaklar mı?

3. Danıştay saldırısı, Ergenekonun en önemli dayanaklarından biri kabul ediliyordu. Süleyman Esen'in beraati ne iş? Sabah akşam kafamızın etini yiyen adına gazeteci denen, ama yavşaklığı konusunda birçok insanın görüş bildirdiği yalaklar çıkıp bu konuda da yorum yapacak mı?

4. Yıllardır kafamızın etini yiyip durdular: PKK'yı Ergenekon yönetiyor. Eğer böyle ise “barış” için neden APO ile görüşülüyor ki? En yüksek Ergenekon cezasını kim almışsa artık görüşmelerin onunla yapılması gerekmez mi? Gerekmiyorsa yıllarca bunu yazıp çizen, toplumun kalbinde yaralar açan gazeteci, akademisyen, aydın görünümündeki eşşeoğlueşşeklerin çıkıp bunun mantığını açıklaması gerekmez mi?

* * *
Bu akşam televizyonlarda ve yarın gazetelerde verilecek demokrasi ve adalet vaazlarını sakın kaçırmayın. Allah şimdiden kabul etsin. Bu adaletten sonra gelecek demokrasi refahı bizi iliklerimize kadar saracak. Artık kusana kadar adalet yiyip demokrasi çıkarmanın vaktidir. Zaten fena haldeydik; inşallah süreç tamamlanınca fillah da olacağız hamdolsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder