6 Mayıs 2013 Pazartesi

DAYILANMANIN HAFİFMEŞREBİMSİ CAZİBESİ


Sözün bittiği, çoğu zaman da hiç başlayamadığı yerde kendimizi ifade biçimimizdir dayılanmak. Efendi adamların örnek alınacak bir tarafı yoktur. Çünkü durağandırlar, enerji yaymazlar. Oysa dayılananlar kasım kasım, paşa paşa çekerler herkesi kendilerine. Dayılanmanın herkesi çeken hafifmeşrep tarafı gel gel eder, sırıtır her köşeden. En iyi dayılananın en iyi siyasi proje üreteceğine dair inancımız da sağlamdır...

Dayılanmayla tatmin sağlamak, toplumsallaşamamış bireylerin en belirgin özelliklerden biridir. "Biz Orduluyuz, adamı pişman ederiz"; "ben Diyarbakırlıyım oluum, sıkarım haa"; "sen hiç Çankırılı dayağı yedin mi?" Örnekleri çoğaltmanın anlamı yok, hemen her ilin bireyleri dayılanma üzerine o ille birlikte zikredilen bir kaç replik bilir. İllerin ilçeleri ve mahalleleri, köyleri, aşiretleri, aileleri arasında bile birbirine üstünlük sağlayacak bir dayılanma sözü, bir dayılanma tavrı vardır.

Toplumsallık gibi görünse de bir türlü büyüyememiş, söyleyecek söz biriktirememiş, toplum bilincine erişememişlerin ergenlik halidir dayılanma. Bazı uzuvları hal ve hareketlerinde ve mimiklerinde sivilcelenmiştir, aynaya baktıklarında pek delikanlı göründüğünü zannettirir. Ancak ülkenin önde gelenlerinin dayılanması diğerlerinden biraz farklıdır; bir cinsel tatmin gibi haz verir seyirci ergenlere, film seyrettiklerinin bilincinde olsalar bile...

Bütün olaylar, olgular bir tarihte birilerinin kahraman olduğunu gösterse de, buna şüpheyle fitne arasında bir itiraz sunan alternatifçilerimiz vardır. Hayali kahramanlara ise dokunmazlar; çünkü, dayılanmayı kahramanlıkla eş tutan bir seyirci kitlesini kontrol etmek kolaydır ne de olsa...

Ülkeyi ve hatta bütün Müslümanları derin devletten kurtaran Polat Alemdarımız vardır mesela, kendisi pek de derinken. Güya Mülkiye okumuştur, ama gerçek hayatta onu ciddiye alanların, ona öykünenlerin lise bitirdiği bile şüphelidir. Belki yapıyordur, ama taklitçileri siyasi analizlerini değil, nasıl da kelle kestiğini, nasıl da kafaya sıktığını konuşur, hatta hainlere nasıl sert sert baktığını, nasıl da cakalı yürüdüğünü...

Lakabını imparator yapmışsak, bazı kuralların ona işlememesi gereken Fatih Terimimiz vardır. İster küfreder, ister tokat atar. Kartını ister boynuna asar, ister kemerinde sallandırır, uyaran hakem haindir sevenlerinin gözünde. Dayı dayı yürümesi, "Bensiz bir bok değilsiniz" Tanrı edasıyla küfreder gibi bakması tevilsiz erdemindendir. Neden öyle? Bilmiyoruz! Çünkü Tanrıların hikmetinden sual olunmaz...

Gülümseyerek dayılanan Selahattin Demirtaş vardır mesela. Gülümsemesi, aşikâr ki küstahlığından. "Yiyorsa siz de dağa çıkın" der pişkin pişkin. Kaşıdığı lambadan nasıl bir cin çıkacağını bilmeden, kaşır arsızca...

Bütün dayılarımızın, bütün dayılanma biçimlerimizin ortalaması Recep T. Erdoğan'ımız vardır meselâü. Moda, medyana gerek yok, en basitinden aritmetik ortalamasıdır bu ülkenin. Bunun bilincindedir ve asla ortalamayı yükseltmek istemez, devletin icra başı olarak görevlerinden biri bu iken. O ortalama, en temel besin kaynağıdır neticede. Adına barış, açılım ve sair dedikleri süreci düşünün, "ne istediler de vermedik" yardım ve yataklığını düşünün, hiçbir söylediği birbirini tutmaz iken hep on ikiden vurur hedefi, mest eder sevenlerini. Bir tavrı, bir afra tafrası, bir küfrü, bir kükremesi yeter ikna için dayılanma müminlerini...

Hülasa; siyasi olarak da, ahlâkî olarak da dayılanmak hem bir başarı kaynağı hem de bir haz kaynağıdır... Tatmin sorunu olanlar buna inanmamış olanlardır. Demokrasi kurumlar ve kurallar rejimi iken, hep lider aramamız, bir kahraman çıksın diye beklememiz nedendir sanıyorsunuz?..

1 yorum:

  1. Merhaba,
    Dayılanmanın ülkemiz kültüründeki algılanma ve etkisini öyle güzel anlatmışsın ki; sonu altın vuruşa geçmiş. Anlayana! Yüreğine ve ellerine sağlık:)

    YanıtlaSil