Recep
Tayyip Erdoğan'ın Başbakan sıfatıyla söylediği "Tencere tava çalmak
suçtur. Görenler kanun namına komşusunu ispiyonlasın inşallah" anlamındaki
sözlerini ciddiye alan bir "milletsever" komşusunu ispiyonlamış.
İspiyoncuyu ciddiye alan savcı "3'ten başlayarak 12 aya kadar hapsedelim,
elinizi korkak alıştırmayın hakim bey" deyü dava açmış. Bu mantığı ciddiye
alacak hakim çıkar mı bu memlekette? "... Suç olduğuna göre, niçin hakkını
savunmuyorsun kardeşim? Senin apartmanında tencere-tava çalan mı var, hemen
yargıya taşı bunu" diyebilen bir insanın devlet adamı kılığında dolaştığı
bir memlekette adalet görünümünde bir hüküm veren de çıkacaktır illaki...
ANLAMAK
İSTEMİYOR
Bir
hükümetin yanlışlarını ve eksiklerini göstermek, bunu yapan kişiye dürüstlük ve
kendine güven dışında pek birşey kazandırmaz. Ama dinleyen ve anlayan hükümet
için paha biçilmez birşeydir muhalif düşünce. Hükümetin zaaflarını farketmesi,
adına "idare" denilen mekanizmayı olgunlaştırması için eleştirel
yaklaşıma mutlaka kulak kabartması gerekir. Bir hükümet, kendisinin de
eleştirel bir yaklaşımdan neşet etmiş bir siyasi parti olduğunu unutmamalıdır.
Eğer amaç daha çok demokrasi ve demokratik bir cumhuriyetin daha sağlam inşası
ise muhalif düşünce baskı altına alınamaz, alınmamalıdır. Başbakanın sık sık
öne çıkardığı, "gücün yetiyorsa Meclis'e gir konuş, yoksa susturmasını
biliriz" tavrı, iki şeyden biri olsa gerek: Ya demokrasinin ne olduğunu
bilmiyor, bilse böyle konuşmaz ya da amacı zaten demokrasinin inşasına hizmet
etmek değil. Başka seçenekler de var, ama bağlam dışı...
* * *
Ergenekon,
Balyoz ve türevleriyle ortaya karışık bir muhalif avı yapıldı ve başarıyla
neticelendirildi. Geriye kalan muhalifler "Yoksa sen de mi onlardansın?
Evet evet belli ki onlardansın" tehdidiyle uyarıldı. Adına Ergenekon
denilen ve kendi içinde bile organik bütünlük oluşturmayan, neredeyse kavramsal
düzeyde bir örgüte bağlı olmakla suçlanır hale geldi her muhalif...
Geriye
kalanlar bir ağaç gölgesinden cesaret bularak atıldıkları meydanlarda kimi
zaman satırla, çoğu zaman gazla terbiye edilmeye çalışıldı. Kimi zaman da
öldürülerek...
Geriye
kalanlar memnuniyetsizliklerini ifade edecek bir alan bulmakta zorlanıyor. Şu
gâvur icadı internet, özellikle "baş belası" olduğu besbelli twitter
ve facebook da olmasa içini dökecek alan bulamayacak insanlar. Ne var ki
oralarda da çok rahat olunduğu söylenemez. Eleştirel cümlelere "bak
öldürürler haa" diye cevap yazanlar, "kesin ergenekoncusun" diye
hüküm bildirenler var. Üstelik bunu yapanlar siyasi kimliği olanlar, akademisyenler
ve yazar çizer takımı... Neredeyse sokaktaki yürüme biçiminden insanların
muhalif olduğuna kanaat getirip ceza kesecekler. "Gözünün üstünde kaşın
var" diyeni düşman belleyen
muhafazakâr demokrat bir iktidarımız ve onu muhafaza etmeye çalışan inanmışlarımız
var. Cumhuriyet tarihinde hiçbir iktidar bu kadar kutsal sayılmamıştı. Cumhuriyet
tarihinde bütün kirli işlerine rağmen hiçbir hükümet bu kadar bölücülük
yapmamış, hiçbiri "komşunuzu şikâyet edin" diye saçmalamamıştı.
Hiçbiri, saçma sapan uygulamalarını "memleket hayrına" diye böyle
büyük çapta yutturamamıştı.
Bu
memlekette bütün siyasi saçmalıklar nihayetinde alt üst edildi. Bunun en güzel
örneği 3 Kasım 2002 seçimleridir. Gel gör ki kendisini ortaya çıkaran süreci
anlayamayan adamlar memleketi de aşıp cihana nizam vermeye kalkıyor. Oysa
saçmalamanın da bir limitinin olması gerekir.
* * *
Tavsiyem
şudur; memleket hayrına herkes birbirini ispiyonlasın. Yüzde elli içeri
girerse memlekete en ilerisinden adalet gelir ve en azından diğer yüzde elli kalkınmış
olur ve tarih bu iyiliğimizi unutmaz. Hem seçim vakti bir yüzde elli içeride
olur ve diğer yüzde ellinin yüzde doksanı sandığa giderse, "adalet ve
kalkınma" yüzde doksanlık bir rekor kırarak siyasi tarihe geçebilir. Bu da
her millete nasip olmaz hamdolsun... Tek sorun, "İçeride zıkkım yiyin, bir
de sizi mi besleyeceğiz" diye memlekete yaptığımız bu kıyağı başımıza
kalkmaları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder