20 Ağustos 2013 Salı

TENCERE TAVA - ADALET ve KALKINMA


Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan sıfatıyla söylediği "Tencere tava çalmak suçtur. Görenler kanun namına komşusunu ispiyonlasın inşallah" anlamındaki sözlerini ciddiye alan bir "milletsever" komşusunu ispiyonlamış. İspiyoncuyu ciddiye alan savcı "3'ten başlayarak 12 aya kadar hapsedelim, elinizi korkak alıştırmayın hakim bey" deyü dava açmış. Bu mantığı ciddiye alacak hakim çıkar mı bu memlekette? "... Suç olduğuna göre, niçin hakkını savunmuyorsun kardeşim? Senin apartmanında tencere-tava çalan mı var, hemen yargıya taşı bunu" diyebilen bir insanın devlet adamı kılığında dolaştığı bir memlekette adalet görünümünde bir hüküm veren de çıkacaktır illaki...



ANLAMAK İSTEMİYOR
Bir hükümetin yanlışlarını ve eksiklerini göstermek, bunu yapan kişiye dürüstlük ve kendine güven dışında pek birşey kazandırmaz. Ama dinleyen ve anlayan hükümet için paha biçilmez birşeydir muhalif düşünce. Hükümetin zaaflarını farketmesi, adına "idare" denilen mekanizmayı olgunlaştırması için eleştirel yaklaşıma mutlaka kulak kabartması gerekir. Bir hükümet, kendisinin de eleştirel bir yaklaşımdan neşet etmiş bir siyasi parti olduğunu unutmamalıdır. Eğer amaç daha çok demokrasi ve demokratik bir cumhuriyetin daha sağlam inşası ise muhalif düşünce baskı altına alınamaz, alınmamalıdır. Başbakanın sık sık öne çıkardığı, "gücün yetiyorsa Meclis'e gir konuş, yoksa susturmasını biliriz" tavrı, iki şeyden biri olsa gerek: Ya demokrasinin ne olduğunu bilmiyor, bilse böyle konuşmaz ya da amacı zaten demokrasinin inşasına hizmet etmek değil. Başka seçenekler de var, ama bağlam dışı...

* * *
Ergenekon, Balyoz ve türevleriyle ortaya karışık bir muhalif avı yapıldı ve başarıyla neticelendirildi. Geriye kalan muhalifler "Yoksa sen de mi onlardansın? Evet evet belli ki onlardansın" tehdidiyle uyarıldı. Adına Ergenekon denilen ve kendi içinde bile organik bütünlük oluşturmayan, neredeyse kavramsal düzeyde bir örgüte bağlı olmakla suçlanır hale geldi her muhalif...

Geriye kalanlar bir ağaç gölgesinden cesaret bularak atıldıkları meydanlarda kimi zaman satırla, çoğu zaman gazla terbiye edilmeye çalışıldı. Kimi zaman da öldürülerek...


Geriye kalanlar memnuniyetsizliklerini ifade edecek bir alan bulmakta zorlanıyor. Şu gâvur icadı internet, özellikle "baş belası" olduğu besbelli twitter ve facebook da olmasa içini dökecek alan bulamayacak insanlar. Ne var ki oralarda da çok rahat olunduğu söylenemez. Eleştirel cümlelere "bak öldürürler haa" diye cevap yazanlar, "kesin ergenekoncusun" diye hüküm bildirenler var. Üstelik bunu yapanlar siyasi kimliği olanlar, akademisyenler ve yazar çizer takımı... Neredeyse sokaktaki yürüme biçiminden insanların muhalif olduğuna kanaat getirip ceza kesecekler. "Gözünün üstünde kaşın var" diyeni düşman belleyen muhafazakâr demokrat bir iktidarımız ve onu muhafaza etmeye çalışan inanmışlarımız var. Cumhuriyet tarihinde hiçbir iktidar bu kadar kutsal sayılmamıştı. Cumhuriyet tarihinde bütün kirli işlerine rağmen hiçbir hükümet bu kadar bölücülük yapmamış, hiçbiri "komşunuzu şikâyet edin" diye saçmalamamıştı. Hiçbiri, saçma sapan uygulamalarını "memleket hayrına" diye böyle büyük çapta yutturamamıştı.

Bu memlekette bütün siyasi saçmalıklar nihayetinde alt üst edildi. Bunun en güzel örneği 3 Kasım 2002 seçimleridir. Gel gör ki kendisini ortaya çıkaran süreci anlayamayan adamlar memleketi de aşıp cihana nizam vermeye kalkıyor. Oysa saçmalamanın da bir limitinin olması gerekir.

* * *
Tavsiyem şudur; memleket hayrına herkes birbirini ispiyonlasın. Yüzde elli içeri girerse memlekete en ilerisinden adalet gelir ve en azından diğer yüzde elli kalkınmış olur ve tarih bu iyiliğimizi unutmaz. Hem seçim vakti bir yüzde elli içeride olur ve diğer yüzde ellinin yüzde doksanı sandığa giderse, "adalet ve kalkınma" yüzde doksanlık bir rekor kırarak siyasi tarihe geçebilir. Bu da her millete nasip olmaz hamdolsun... Tek sorun, "İçeride zıkkım yiyin, bir de sizi mi besleyeceğiz" diye memlekete yaptığımız bu kıyağı başımıza kalkmaları...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder