11 Eylül 2014 Perşembe

ORADAN BURADAN / ORTAYA KARIŞIK


İktisatta, “Değer Paradoksu” diye bir kavram vardır. “Elmas-Su Paradoksu” olarak da bilinir ve kısaca şöyle ifade edilir: Hayatî hiçbir şey sunmayan elmasın pahalılığı ile doğanın sunduğu ve o olmazsa olamayacağımız/yaşayamayacağımız suyun ucuzluğu arasındaki ilişki bir paradokstur... Adam Smith bunu “kullanım değeri” ve “değişim değeri” olarak ifade etmişti. Sonradan gelen birçok iktisatçı Smith’in yanıldığını söyledi. Ancak yaşamı sağlayan şey ile onu satın almaya yarayan algı arasındaki ilişkide oniki’den vurmuştu Smith...

1. Türkiye’de elmasın KDV’si yüzde sıfırdır ve elmas yiyerek hayatta kalamazsınız. Lokantada yediğiniz bütün yemeklere ise yüzde 18 KDV ödüyorsunuz, yaptığınız tatlılara koyduğunuz şekere 18 ödüyorsunuz. İçtiğiniz süte yüzde 8 ödüyorsunuz, çektiğiniz sifondan akan suya 8 ödüyorsunuz...

2. Değişim değeri, aslında bir algı meselesidir. Elmas hayatta kalmak için size hiçbir şey sunmaz. Diyelim ki çiftçi buğday, domates ve sair şeyler ekmese, hayvanları besleyip size süt, yoğurt göndermese, “elmas yer hayatta kalırım” diyebileceğiniz bir durum yoktur. Açıkçası, açlıktan ölürsünüz! İşte, bu değişim değeri üzerine oluşturulan algı, her şeyi satın alabileceğini düşündüren durumdur AKP. Varoluşuna hiçbir temel sağlamadığı, hayatına hiçbir katma değer katmadığı halde milletin elmas zannettiği, oysa rengine dikkat kesilse, kokusuna dikkat kesilse o zandan vazgeçeceği, milletin hayatta kalması için gerçek bir değer üretmeyen bir illüzyon çılgınlığıdır!.. Ülkenin ve milletin bütünlüğü müzakere edilirken nasıl da serpilip “Muhteşem Osmanlı” olacağının algı yönetimidir. Bu yönetim; ülkenin bütün sanayi kuruluşlarını haraç mezat satmışken, toplamda %70’lere varan vergi toplarken, dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkeye duble yol yapmakla övünmüştür. Örneği çoktur gerçi ya, TEKEL’i British-Amerikan Tobacco’ya satarken, “sana satıyorum ama bu insanlar orada çalışmaya devam edecek arkadaş” demeyi ahlakedememiştir. Afedersiniz, akledememiştir. Milletin malını “gâvur”a satarken, milletin kendisini, milletin çocuğu polise coplatmış, gazlatmış, kışın ortasında havuzda duş aldırmıştır… Kokusu bütün ülkeye burun kapattırması gerekirken rengine aldanıp “elmastır, elmas” demiştir millet.

3. Bazıları, icra davalarının artmasını ticari hareketliliğe bağlar ve aslında iyi bir şeydir derler. Olabilir, olgusal ve mantıksal olarak mümkündür. Pekiii abiciğim ve ablacığım; her 2 dakikada bir, 1 vatandaş kredi kartından dolayı icralık oluyorsa? İşte burada, batağın dibini boyluyorsun demektir… Vergi rekortmeni 10 kurumdan 8’i bankalar ise, dur hele düşün: Bütün büyümen serpilmen borçlanmaya dayalı! Şirketlerinin sermaye yapısı borçlanma üzerine kurulu. Daha önemlisi, vatandaş kredi kartı veya tüketici kredisi marifetiyle borçlanma üzerine kurmuş hayatını…
4. Yabancı sermaye, bir ülkenin finans hareketliliğinde aktör olduğunda %65’in üstüne çıkmaz. Çünkü gideceği zaman hisselerini satacak yerli bir sermaye bulunsun ister. Dünya finans tarihinde ilk defa AKP hükümetleri zamanında yabancı sermaye İMKB’de %85’lik bir pay sahibi olmuştur. Miting meydanlarında IMF’i kovmakla övünenler hangi teminatları vermiştir ki yabancı sermaye bu orana çıkmıştır?.. IMF’yi kovup cari açıkta Cumhuriyet tarihi rekoru kırmak kime nasip olmuştur?..

5. İnşaat ve bankacılık sektörü dışında bataklardadır ekonomi. Çıkacak ekonomik bir kriz önceki hiçbirine benzemeyecek. Hem devlet, hem toplum olarak borçlanma üzerine kurulu bu düzen yerin yedi kat dibine batacak.

6. Değişim Değerine paha biçilemez bir algı operasyonudur son 12 yılda yaşadığımız. Bütün uygulamaları FAŞİZM hissi vermesi gerekirken, olmazsa olmaz etkisi yaratmıştır haltın, afedersiniz halkın üzerinde. Rengi bozuk, kokusu bozuk elmas olur mu?

7. Korkarım ki Türk milleti son nefesinde şairin mısralarını mırıldanacak: “Yaşadım koşar adım; ölüm vardı, ölecektim. Ve öldüm işte; bak, başardım.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder