İktisatta, “Değer Paradoksu” diye bir kavram
vardır. “Elmas-Su Paradoksu” olarak da bilinir ve kısaca şöyle ifade edilir:
Hayatî hiçbir şey sunmayan elmasın pahalılığı ile doğanın sunduğu ve o olmazsa
olamayacağımız/yaşayamayacağımız suyun ucuzluğu arasındaki ilişki bir
paradokstur... Adam Smith bunu “kullanım değeri” ve “değişim değeri” olarak
ifade etmişti. Sonradan gelen birçok iktisatçı Smith’in yanıldığını söyledi.
Ancak yaşamı sağlayan şey ile onu satın almaya yarayan algı arasındaki ilişkide
oniki’den vurmuştu Smith...
1. Türkiye’de elmasın KDV’si yüzde sıfırdır ve elmas
yiyerek hayatta kalamazsınız. Lokantada yediğiniz bütün yemeklere ise yüzde 18
KDV ödüyorsunuz, yaptığınız tatlılara koyduğunuz şekere 18 ödüyorsunuz.
İçtiğiniz süte yüzde 8 ödüyorsunuz, çektiğiniz sifondan akan suya 8
ödüyorsunuz...
2. Değişim değeri, aslında bir algı meselesidir.
Elmas hayatta kalmak için size hiçbir şey sunmaz. Diyelim ki çiftçi buğday,
domates ve sair şeyler ekmese, hayvanları besleyip size süt, yoğurt göndermese,
“elmas yer hayatta kalırım” diyebileceğiniz bir durum yoktur. Açıkçası,
açlıktan ölürsünüz! İşte, bu değişim değeri üzerine oluşturulan algı, her şeyi
satın alabileceğini düşündüren durumdur AKP. Varoluşuna hiçbir temel
sağlamadığı, hayatına hiçbir katma değer katmadığı halde milletin elmas
zannettiği, oysa rengine dikkat kesilse, kokusuna dikkat kesilse o zandan
vazgeçeceği, milletin hayatta kalması için gerçek bir değer üretmeyen bir
illüzyon çılgınlığıdır!.. Ülkenin ve milletin bütünlüğü müzakere edilirken
nasıl da serpilip “Muhteşem Osmanlı” olacağının algı yönetimidir. Bu yönetim;
ülkenin bütün sanayi kuruluşlarını haraç mezat satmışken, toplamda %70’lere
varan vergi toplarken, dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkeye duble yol
yapmakla övünmüştür. Örneği çoktur gerçi ya, TEKEL’i British-Amerikan
Tobacco’ya satarken, “sana satıyorum ama bu insanlar orada çalışmaya devam
edecek arkadaş” demeyi ahlakedememiştir. Afedersiniz, akledememiştir. Milletin
malını “gâvur”a satarken, milletin kendisini, milletin çocuğu polise coplatmış,
gazlatmış, kışın ortasında havuzda duş aldırmıştır… Kokusu bütün ülkeye burun
kapattırması gerekirken rengine aldanıp “elmastır, elmas” demiştir millet.
3. Bazıları, icra davalarının artmasını ticari
hareketliliğe bağlar ve aslında iyi bir şeydir derler. Olabilir, olgusal ve
mantıksal olarak mümkündür. Pekiii abiciğim ve ablacığım; her 2 dakikada bir, 1
vatandaş kredi kartından dolayı icralık oluyorsa? İşte burada, batağın dibini
boyluyorsun demektir… Vergi rekortmeni 10 kurumdan 8’i bankalar ise, dur hele
düşün: Bütün büyümen serpilmen borçlanmaya dayalı! Şirketlerinin sermaye yapısı
borçlanma üzerine kurulu. Daha önemlisi, vatandaş kredi kartı veya tüketici
kredisi marifetiyle borçlanma üzerine kurmuş hayatını…
4. Yabancı sermaye, bir ülkenin finans hareketliliğinde
aktör olduğunda %65’in üstüne çıkmaz. Çünkü gideceği zaman hisselerini satacak
yerli bir sermaye bulunsun ister. Dünya finans tarihinde ilk defa AKP
hükümetleri zamanında yabancı sermaye İMKB’de %85’lik bir pay sahibi olmuştur.
Miting meydanlarında IMF’i kovmakla övünenler hangi teminatları vermiştir ki
yabancı sermaye bu orana çıkmıştır?.. IMF’yi kovup cari açıkta Cumhuriyet
tarihi rekoru kırmak kime nasip olmuştur?..
5. İnşaat ve bankacılık sektörü dışında bataklardadır
ekonomi. Çıkacak ekonomik bir kriz önceki hiçbirine benzemeyecek. Hem devlet,
hem toplum olarak borçlanma üzerine kurulu bu düzen yerin yedi kat dibine
batacak.
6. Değişim Değerine paha biçilemez bir algı
operasyonudur son 12 yılda yaşadığımız. Bütün uygulamaları FAŞİZM hissi vermesi
gerekirken, olmazsa olmaz etkisi yaratmıştır haltın, afedersiniz halkın
üzerinde. Rengi bozuk, kokusu bozuk elmas olur mu?
7. Korkarım ki Türk milleti son nefesinde şairin
mısralarını mırıldanacak: “Yaşadım koşar adım; ölüm vardı, ölecektim. Ve öldüm
işte; bak, başardım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder