Büyükşehir
Belediyesi Kanununda 2012'de yapılan değişikliklerle 16 bin köy mahalle
olmuştu. Bu değişikliklerle birçok şey değişmişti de, mesela şöyle bir şey de
olmuştu: Köyler, tüzel kişiliklerini kaybetmişlerdi. Oysa köylerin tarım ve
hayvancılık yapılabilsin diye vergi, su, elektrik, ortak otlak yerleri gibi
avantajları vardır. Mahalle olunca bütün bu avantajlarını yitirdiler. Bu Kanun,
köylüye atılan, dolayısıyla ülkenin tarım ve hayvancılığına atılan büyük bir
kazıktır.
Yetmemiş
olacak ki, gözü doymamış Hükümetimiz nur topu gibi bir Kanun daha doğurdu:
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. Savunmalarına bakarsanız bu yasa
sayesinde yılda 17 Milyar TL girecek cebimize. İşin tuhafı muhalefetten de
önemli ölçüde destek aldı bu Kanun.
Kanuna
göre; tarım arazileri miras yoluyla bölünemeyecek ve mirasçılar bir yıl içinde
anlaşarak araziyi tek bir kişiye bırakacak. Anlaşma sağlanamazsa kardeşler
birbirini dava edebilecek. Eğer dava açmazlarsa Tarım Bakanlığı onları dava
edecek. Sulh hukuk hakimi tarafından belirlenen kardeşe devir yapılacak.
Mahkeme tarım yapacak ehil birini tespit edemezse, en yüksek teklifi veren
mirasçıya devir yapılacak. Arazinin tamamına konan kardeş diğerlerine
paralarını verecek. Peki gariban köylü o parayı nasıl verecek? Devlet
bankalarından kredi çekecek. Nasıl sonuçlar doğuracağını göreceğiz.
Bu
işe yıllardır hazırlanıyorlardı. Yıllardır Tarımsal Danışmanlık adı altında bir
sınav yapılıyor. Bu sınava emekli ziraat teknikerleri ve ziraat mühendisleri
giriyor, başarılı olanlar “Tarımsal Danışman” oluyor. Peki köylü çiftçiler bu
danışmanlardan faydalanabiliyor mu? Elbette hayır. Sadece şirketler istihdam
edebiliyor bunları.
17
milyar TL kazanç sağlayacağız palavralarını geçiniz. Bu yasanın getireceği
alternatif maliyete paha biçilemez.
Bu
yasanın olası sonuçları neler olabilir:
1.
İnsanların mülkiyet edinme hakkına tecavüz edilecek.
2.
Kardeş kardeşe düşman olacak. Bazen kan gövdeyi götürecek.
3.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan her 10 köylüden en az 6'sı büyükşehirlere göçüp
eğer iş bulabilirse amelelik yapacak. Bir inek, birkaç tavuk, birkaç dönüm
araziyle geçimini sağlayan köylü aktif işsizler kervanına katılacak.
4.
Kardeşine vermek için çektiği krediyi ödeyemeyen veya büyük araziyle baş
edemeyen köylü, arazisini büyük tarım firmalarına satarak ya kardeşinin yanına
göçerek işsizliğine ortak olacak ya da kendi arazisinde asgari ücretle artık
ancak ırgat olarak çalışabilecek.
5.
Satılığa çıkan arazileri kimler mi alacak? Genelde yabancı firmalar (Tarımsal
Danışmanlık unvanını köylü Memet Ağa için hazırlamadılar anlayacağınız).
Sektörün içinde olduğum ve hergün tarım haberlerini yakından takip ettiğim için
biliyorum ki yabancı firmalar yıllardır Türkiye'de tarım arazisi bakıyor.
Konya, Antalya, Balıkesir, Bursa, Iğdır gibi şehirlerde önemli tarım
arazilerini satın alan birçok yabancı tarım firması var. Hatta kimisinin para
vermesine de gerek yok. Mesela bize kimyasal şeker kakalayan Cargill, Bursa'da
Hazine arazisine bedavadan kondu. Yabancılar sadece 2013'e kadar 21 milyon
metrekare arazi satın aldılar. Bunun 5 milyon metrekaresi Antalya'da. Turizm
şehri olarak bilinir ama en önemlisi müthiş bir tarım şehridir Antalya.
Genel
Kurula inmesi an meselesi olan Şeker Kanunu da çıktı mı (ki Türkiye'de yaklaşık
7 milyon kişi şeker pancarından ekmek yiyor) yapılacak tek şey kalıyor: Köylüye
de, tarıma da, hayvancılığa da “Allah'tan rahmet” dilemek.
Mitinglerde
ne diyorduk? “Benim milletim istiyor yahu! Siz kimsiniz ki?!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder