— …
— Yoksa Alevi misin?
— Hayır. Ama Sünni de değilim.
— Nasıl yani, yoksa dinsiz
misin? Allah’a inanmıyor musun?
— Mezhep mensubu olmamak
böyleyse, evet! Ama genel olarak dinlerin Tanrı’sına hayır diyorum!
— Tanrı mı?
— Türkçe konuşuyorsak Tanrı
dememden doğal ne var ki? Tengri desem iyice çıldırırsın demek ki.
— Peki peki. Dinlerin Tanrısı?
— Evet. Nasıl ki aşk
kurumsallaşınca anlam kaybına uğruyor, duvara çarpıp düşüyorsa Tanrı da
kurumsallaşınca kendine yabancılaşıp anlam kaybediyor. O yüzden dinlerde anlam
aranmaz. Onlarda “yap” ve “yapma” babında kurallar vardır. Daha açık ifadesi
şu: Tanrı'nın anlamı kurumsallaştığı an, yani din olduğu an biter.
— Kurumsal?
— Evet. Camisi, kilisesi,
havrası; cuması, cumartesisi, pazarı varsa yeterince kurumsal değil mi?
— Bunu pek anlamadım, aşkla
ilişkisini de kuramadım. Tanrı'nın bitmesinden bahsediyorsun ama aşk? Aşk
kurumsallaşmadan da bitmez mi?
— Evet ama kurumsallaşınca
kaçınılmazdır bitmesi. Kavramın doğasına aykırı kurumsallık.
— Ama aşk her halükârda biter
ki! Ya Tanrı? Tanrı biter mi?
— Biter, evet. Tanrı da biter.
— Aşkla Tanrı’yı aynı anlam
aralığında kullanıyorsun. Enteresan...
— Bana özgü değil, ama evet.
Mutasavvıflar, filozoflar, şairler, halk ozanları, birçok kişi ve grup var o
anlamda kullanan.
— Anlatamıyorum! Ama aşk biter
ki! Oysa Tanrı? Tanrı biter mi?
— Biter ve bitmeye yüz tutunca
yeniden inşa eder kendini. Rivayete göre yüzyirmidörtbin defa yapmıştır bunu.
— Nasıl?
— Bilmiyorum. Ben inananların
yalancısıyım. Tanrı’nın o kadar peygamber gönderdiğini söylüyorlar. Eğer
doğruysa kurumsala karşı yeniden aşk olarak tanımlanmak istemiştir diye
düşünüyorum.
— İyi de, eğer öyleyse ibadet
falan?
— İşte kurumsal olan da o
zaten! Yani zorunlu ise nasıl ibadet etmek Tanrı için anlamlı olabilir ki?
Cami, kilise, havra arttıkça Tanrı anlam kaybına uğrar. Onlar çoğaldıkça Tanrı
o derece azalır.
— Anlamlı olmak ve anlam
kaybına uğramak mı?
— Basit: Zorlandığım için
yapıyorsam, yani kafama silah dayanmışsa savcıya, ila-ebed yanmakla tehdit
edilmişsem Tanrı’ya anlamlı gelmemeli ifadelerim, yaptıklarım. O emrettiği için
değil, ben istiyorsam anlamlı olmalı aşk! Yani ben de âşıksam aşktır. Eğer âşık
değilsem ibadetim, yani duam, daha açığı O’nunla konuşmam emir kipindedir. Bu
ya tecavüze girer ya da köleliğe.
— Ama işte gene kurumsal olmadı
mı Tanrı?
— Ben de onu diyorum. İbadeti
karşılıklı muhabbetten çıkarıp mecburi ritüele dönüştürürsen kölelik olur.
Köleliğin olduğu yerde aşktan ve sevgiden bahsedebilir miyiz? Efendisine âşık
olduğunu söyleyen bir köle kabul etsin etmesin, âşık değil köledir. Bütün
kitabî dinlerin sorunudur bu.
— İbadet olmazsa Tanrı'ya
bağlılık nasıl bildirilecek ki?
— Neden Tanrı'ya bağlılık
bildirmek zorundadır ki insan?
— Değil midir?
— İstediği aşk bağlılığı ise
anlaşılır. Toplumsal düzene karışıyor oysa; kendi aranızda şöyle şöyle
yapmazsanız yakarım. Birbirimize edeceğimiz küfürlere bile karışmıyor mu?
Birbirimizi nasıl öldüreceğimize?
— Tanrı'nın istediği ideal
düzen kurulana kadar illa ki birileri birilerini öldürecek ki zaten.
— İşte bu lineer tarih, lineer
toplum anlayışı ideal toplum safsatasını besliyor. İster bu dünyada ister başka
bir dünyada Cennet vadeden bütün ideal fikirler kurumsal dine dönüşür ve
safsatadır. Hepsi de baskı ve şiddet öngörür. Mesela bütün kitabi dinler,
kurallarına uymayanı ebedi ateşle tehdit ediyor mu etmiyor mu?
— Evet, ediyor. Zorla güzellik
olmaz diyorsun yani.
— Bu bir nevi kıskançlıktır
diyorum. Kıskançlık ceza içerir. O yüzden aşkı sakatlar ve aşkı hastalıklı
yapar diyorum.